Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Şimdi hava durumu

Şimdi hava durumu

Havalar sertleşmeye başladı.
“Bu kış havalar sert geçecek. Fark etmediniz mi, ayvalar da bayâ bereketli.” cümlesini kaç defa duymuşsunuzdur. Sevgili halkımın bitkilere, meyvelere, keçilerin kuyruklarına bakarak en derin meteorolojik bilgileri vermesine bitiyorum valla. Rahmetli anacığım, gökyüzüne bakarak veya yağmurun yağış şeklinden çıkararak, az hava durumu tayin etmemişti çocukluğumda. Şimdi buna kısaca “Halk meteorolojisi” diyor koca koca bilim adamları.
Şimdi öyle mi? Her televizyon kanalı günde 15-20 defa hava durumu veriyor. Sevdiklerinden uzakta olanlar, bir kendi memleketinin, bir de sevdiğinin bulunduğu yerin hava durumuna bakıyor.
İnternet kullanmasını bilenler ve namaz vakitlerini bile internetten öğrenenler, tıklıyor meteoroloji sayfalarını, değil bir günün, bir haftanın, hatta bir ayın meteoroloji raporunu bile öğreniyor.
Birkaç haftaya kalmaz, haberlerde başlar: “Erzurum’un, Van’ın veya Ağrı’nın köylerinde kar yolları kapadı. Yapılan çalışmalar…” derken ekranlara, yoldaki karları toplayıp yol kenarına püskürten iş makinaları düşer… Ne manzaradır ama o püskürtme!..
Kar, az yağan yerlerde sevinç ve romantizm, çok yağan yerlerde ızdıraptır. Van’ın Bahçesaray’ındaki bir çocuk, kış mevsimini “beyaz karanlık” olarak görürken, batı Anadolu’da yaşayan bir çocuk için kar, lapa lapa yağarken pencereden seyredilen; ana-babadan izin alınıp çıkıldığında, havuç burunlu, kömür gözlü kardan adam yapmak ve eğlenmektir. Ağrılı çocuk, havuç bulsa yiyecek, kömür bulsa, tezek yerine yakacaktır.
Havalar sertleşmeye başladı…
Havalar sertleşince, haberlerde başlar. Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgası… Kafkaslar’dan gelen yüksek basınç…
Havalar sertleşmeye başladı…
Gene başlar haberlerde: Çin gribi salgını... İspanyol gribi… Vaktiyle, böyle bir kış başlangıcıydı ve haberlerde, Balkanlar’dan gelen soğuk hava, İspanyol gribi haberleri gırla gidiyordu. Çok sevdiğim bir ablam, “Şu ülkeye bakın Allah aşkına!.. Havası da, gribi de ithal!.. Yerli hiçbir şeyimiz olmayacak mı bizim ya?!.” diyerek masumane bir sitemde bulunmuştu da, hayli gülmüştük.
Havalar sertleşmeye başladı…
Bugünlerde, çocukları uzak şehirlerdeki üniversitelerde tahsil gören ana-babalar (ama daha çok analar) çocuklarına daha sık telefon edecekler. Sabah arayıp “Sıkı giyin. Kalın çoraplarını giymeyi ihmal etme!.. Yünlü fanilanı sakın yatarken bile çıkarma.” diyecekler. Güneş batıp akşam karanlığı çökünce gene telefon edecekler. Gene aynı şeyleri söyleyecekler. Hatta telefonla sadece seslerini göndermeyecekler çocuklarına; sıcaklıklarını da gönderecekler. O sımsıkı sardıklarında hissettirdikleri sıcaklıklarını… Belki bu sıcaklığa, göz yaşı sıcaklığı da karışacak…
Havalar sertleşmeye başladı…
Bana ne Kılıçdaroğlu’nun Sav’la kılıç çekişmelerinden!.. Bana ne Bahçeli’nin “Ne olursan ol, gel”cilik oynamasından! Bugünlerde hiç siyaset havasında değilim. O yüzden meteorolojik konulara girdim.
Havalar sertleşmeye başladı…
Ben bu sert havalarda, Bahçesaray’da “beyaz karanlık”ı yaşayan o çocuğa ölürüm… O telefon eden ana-babanın sıcaklığına ölürüm… O hasrete… O gözyaşına… O sevgiye ölürüm!..
¥
Güya siyasetin sıkıcılığını sarakaya almak için, havadan sudan bahsedecek ve “hava durumu” ironisine girecektim. Ama olmadı. Yazı geldi, gözyaşına dayandı…
¥
Yazı yazmak böyledir işte Süheylâ… An gelir tuşlara hâkim olamazsın; yazı beklemediğin sonlara sürüklenir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi