Yasakçı anlayış, reforma da engel
Verimli kullanılabilse, ülkemizin sahip olduğu imkânlar hepimize yeter. Ama nedense bu imkânları yerli yerinde kullanamıyoruz. Her daim ileri adım atmak gerekirken, ‘yerinde say’ komutu almış gibi lüzumsuz tartışmalarla yılları heba ediyoruz.
Herkesin bildiği üzere ülkemiz, yıllar önce başlayan bir AB yolculuğuna adım attı. Ağır aksak da olsa ilerleyen bu yolculuğun ‘hızı’ konusunda şüpheler var. Dost-düşman herkes, bu yolculuğun olması gereken gibi ilerlemediğinin farkında. Nitekim, 9 Kasım 2010 tarihinde Avrupa Birliği yetkili organlarınca açıklanan “2010 Türkiye İlerleme Raporu”nda da bu yavaşlamaya dikkat çekiliyor. Raporda, Türkiye’den “yepyeni sivil bir anayasanın” hazırlanması da isteniyor. (www.haberturk.com, 9 Kasım 2010)
AB ile üyelik müzakereleri başlatıp da bunu sona erdiremeyen her hangi bir ülke yok. Bu durum Türkiye için sevindirici bir ‘bilgi’, ama müzakereleri başlatıp da ‘pişmanmış gibi’ yapan ülke de her halde olmamıştır! Ne yazık ki Türkiye’nin hâl ve gidişine bakıldığında, kimi dönemler böyle davrandığı söylenebilir. Bazı siyasî partiler muhalefetteyken AB’ye üyelik sürecine karşı çıkarken, bazıları hükümetteyken de karşı çıkabiliyor. Fakat bunu, açıkça “Biz üye olmak istemiyoruz” diyerek değil de, görüşmeleri yavaşlatarak, zaman zaman da lâf dalaşına girerek yapıyor.
AB üyelilk talebi milletin tabebidir. Sebebi de daha hür ve daha âdil bir ülkede yaşama kararlılığıdır. Hür, âdil, demokrat ve zengin bir ülkede yaşamak 70 milyonun ulaşmak için önüne doyduğu bir hedeftir. Son yıllarda atılan bazı müsbet adımların milleti nisbeten de olsa rahatlatması; hedefin tutarlı olduğunu da gösterir. Meselâ, yıllardan beri devam eden ve milleti canından bezdiren ‘kanunsuz başörtüsü yasağı’nda kısmen de olsa bir yumuşama olması milletin derin bir nefes almasına vesile oldu. Elbete atılan bu adımlar takdir ediliyor, ama hemen ilâve etmek lazım ki bu adımlar “Güzel, ama yetmez!” Kanunlu ya da kanunsuz, insan haklarını ihlâl eden her türlü faaliyet sona ermeli, insanlar ‘şahane hür’ olduklarını hissedebilmeli.
İnsanların hür ve âdil bir ülkede yaşamasından kimler ürker? ‘İfsat komiteleri’ ürker, çünkü onlar her hâl ve şart altında ‘kavga’dan ve ‘baskı’dan beslenir. Baskı sona erip de millet hakkını arayabilir hâle geldiğinde onlara yapacak ‘iş’ kalmamış olur.
Türkiye’nin Avrupa Birliği yolundaki ilerleyişine engel olanlar elbette sadece ‘içerde’ki etkili ve yetkili odaklar değildir. Başta AB üyesi ülkeler olmak üzere dünyanın başka ülkelerinde de Türkiye’nin AB üyesi olmasını istemeyen mihraklar, şebekeler ve odaklar vardır. “Menfaat üzerine dönen dünya”da işlerin böyle yürüyor olması da anlaşılabilir. Bütün bu planlar da yine Türkiye’nin kararlı adım atmasıyla bozulabilir.
İngiliz “Financial Times” (FT) gazetesi, “AB üyesi ülkelerin, Ankara’nın AB yolunu engellemeye son vermesi gerektiğini” yazmış. Türkiye’nin AB üyelik sürecini değerlendiren FT, 2005 yılından bu yana müzakere edilmesi gereken 35 fasıldan ancak 13’ünün açılabildiğine dikkat çekmiş. Aynı gazete, “Reformları uygulayarak Türkiye, Avrupa’nın kötü niyetini ortaya çıkarabilir” hükmüne varmış. (AA, 10 Kasım 2010)
Dikkatle bakılırsa, Türkiye’nin AB üyesi olmasını istemeyenler ile ‘yasakçılar’ın aynı anlayışta buluştuğu görülür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.