Kurduğunuz sandık ne iş görecek?
Genelkurmay, gerçekten suç işleyenler için yardım sandığı kuracak kadar ileri gidebilmişse, akla birçok hesaplar geliyor. Bu sandık nasıl bir sandık?
Çeyiz sandığı desek değil...
Ordu içerisinde bir kısımları suç işleyince korunacak, bir kısımları da namaz niyaz varsa veya eşleri kapalı ise ordudan atılınca ekmek parasına bile muhtaç olacak.
Şimdi herkes onu soruyor:
Madem sandık kurdular, bu sandık, atılanlara da el atacak mı?
Yoksa, yine üvey evlat muamelesi mi?
Yoksa, suç işleyenlerin kimi askeri kesimi farklı mı oluyor?
Ergenekoncu olunca al sana yardım, ama dindar olunca başının çaresine bak.
Var mı öyle hukuk?
Var mı öyle bir insanlık?
Siviller için de bir yardım sandığı kuran yok mu?
Aç kaldığı için çalan, namusu kirletildiği için silahını kullanan, zorda kaldığı için yaralayan, hakkını alamadığı için öldüren...
Onlar da kendilerini koruyacak kollayacak bir sandık arıyorlar...
Her suç işleyene yardım sandığı kurulursa bu ülkede suçluluğun sonu gelir mi?
Genelkurmay bu hali ile gerçekten ne yapmak istiyor?
Diyelim ki emniyet teşkilatından birçokları örgütsel olaylara karıştıkları için yargılanıyor. İçişleri Bakanlığı bu kimseleri görevden uzaklaştıracağı yerde kalkıp yardım sandığı kursa ne deriz?
Demez miyiz ki “ey İçişleri Bakanlığı yoksa sen de onlarla beraber misin?”
Örgütsel olaylara karıştığı için görevinden atılan yüzlerce emniyetçi var.
Asker neden atılmaz?
Yasalar öyle... Örgütsel olaylara karışanlar isterse aklansınlar, görevlerinden atılırlar. O kişiden ne asker olur ne de emniyetçi...
Yok biz öyle yapmıyoruz; örgüt kuranları koruyoruz, örtülüsünü görevden atıyoruz... Erzincan dosyasından sanık komutan görevinde, eşinin başı kapalı olan albay kapı dışarı. Bu gibiler bilakis terfi ettiriliyor.
“Aferin, iyi yaptın” gibisinden...
Sandığı yargılananların aileleri ile çevresi kursa hadi neyse, kurumsal olarak askerin bu işe soyunması başka şüpheleri akla getiriyor.
Hâlâ gözü kollama ile kayırmada olanlar var.
Hâlâ bir kesim, vesayeti elden çıkarmak istemiyor...
Olaylarla başı dönüyor ülkenin.
Askere gönderdiğimiz çocuklarımızı hedef tahtası olarak izliyoruz ekranlarda.
Veya komutanının gizlediği mayınlardan başı kopmuş, gövdesi havaya uçmuş erler... Korumasız PKK’nın hedefine teslim edilerek imha edilenler.
JİTEM var mı, yok mu?..
Hesabın verileceği yer yargıdır. Yargıya karşı kurumsal bir savunma oluşturduğunuzda suçluluk psikolojisi ile hareket edildiği akla geliyor.
Öyle ya, adli yardım diye bir uygulama var. Yargılanan her kimse, istediği anda devlet kendisine parasını cebinden ödeyerek avukat verir.
Yetmiyor mu?
Yetmiyor ki “hukuki yardımlaşma” adı altında birtakım güçler işbaşında.
Bunlar ne yapacak?
“Korkma, arkandayız” diyecekler.
Türkiye’nin bu tahterevalli oyuncağından inme zamanı çoktan geldi geçti.
Kurumlar demokratik yapılanma içerisinde yerli yerine oturtulmadığı takdirde bir gece ansızın çıkar gelirler.
Eskiden olduğu gibi bu çıkarmanın adı “kayırma” ile “kollama” olur.
Mahmut Esat Bozkurt öyle demişti:
“Türk olmayandan odacı, kapıcı, hizmetçi olur.”
Cumhuriyet ideolojisinin temelinde demektir ki bu zihniyet yatar.
Başkaları...
Benden olmayanlar, benim gibi düşünmeyenler, benim gibi yaşamayanlar...
İşte o kesim. Onlar her şeyi ile farklı. Yargılamaları, alışverişleri, radyoları, televizyonları, gazeteleri, eğlence mekanları hep farklı.
Sandık ise bana göre bu farklılığın simgesi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.