Lizbon Zaferi!
“Lozan Zaferi”nin yanında “Lizbon Zaferi”nin esamisi okunur mu?
Ölçü olarak “verilenler”i esas alırsanız, Lozan’la Lizbon asla yan yana gelmez. Arada büyük büyük uçurumlar vardır çünkü.
Hatta, Lizbon’da verilenler, Lozan’da verilenlerin hatırınadır.
NATO’nun Lizbon toplantısı, 21. Yüzyıl Türkiyesinin 20. Yüzyıl mirasıyla hesaplaşmasının fırsatı olabilir miydi?
Olabilirdi belki!
Fakat Türkiye’nin en azından daha bir müddet batı sistemi yapılanmasından sıyrılması mümkün görünmüyor. Bu yüzden, batı sistemi içinde kalarak kendini korumak için sınırlar zorlandı. Sınırlar zorlanırkan hayli sıkıntı çekildiği anlaşılıyor.
Lizbon zirvesinde Türkiye isteklerinin tamamını kabul ettiremedi. Dünyanın son blok paktı olan NATO’ya çalım atmak, farklı bir dünya kurmak için gemileri yakmak demekti. Hani Lozan’ın baş kahramanı İsmet Paşa’nın 1964’de Kıbrıs’a askerî müdahale sözkonusu olduğunda “hayır! O silahlar NATO’nun, kullanamazsın!” diyen ABD başkanına karşı bir iç mırıldanma olarak dile getirdiği görüş hâlâ hatırlardadır: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada yerini bulur!”
İsmet Paşa sadece mırıldandı. Yoksa yeni bir dünya kurmak gibi bir iradenin sahibi olması mümkün değildi.
Neden değildi?
Lozan’dan yeni bir dünya kurmamanın en ağır taahhütleri omuzlarındaydı. Yeni Türkiye; Lozan’da verilen bu tavizler, taahhütler üzerine kuruldu. Türkiye kesin olarak batı sisteminin parçası olmayı kabul etti. Onların dış düşmanı İslâm’la, içeride mücadele etmeyi taahhüt etti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tek parti dönemi iç düşmanla, İslâm’la açık mücadelenin tarihidir.
Ondan sonraki dönemi ise örtülü mücadele tarihi olarak okunmalıdır.
“İrtica ile mücadele” Türkiye’nin kırmızı kitabından yeni çıkarıldı.
Neydi bu irtica Allah aşkına?
Kur’an okumak irtica! Dinini öğrenmek irtica! Allah demek irtica! İnandığını yaşamak irtica! Örtünmek irtica!
Türkiye NATO’da kalarak İslâm’la mücadeleden tam manasıyla vazgeçebilir mi?
Lizbon’da Türkiye bunu kabul edilebilir çerçevelerde savundu. Ne batı sisteminin ağababaları fazla ileri gidebildi, ne de Türkiye.
Bir noktada duruldu. Bize göre problem donduruldu. Batının patronu, dünya hakimiyetini NATO yapılanmalarıyla süreklileştirmek istiyor. Bu süreklileştirme, enerji merkezi İslâm dünyasının sıkı kontrolünden geçiyor.
Batı iki yüz yıldır karşısında bugünün Türkiyesi gibi dişe diş diplomasi mücadelesi veren bir figür görmedi.
“Lozan Zaferi”, gerçek ismi “Yakın Şark İşleri Konferansı”nın yanlış tercümesinden başka bir şey değildi.
Türk delegasyonu, konferansın adını bile değiştirememişti!
Lozan batının Osmanlı’ya karşı nihai zaferi idi. Bu zaferden batı sistemine tabi bir Cumhuriyet çıkarmak ise, yeni Türkiye’yi kuranların zeferi!
Batılı güçler bu zaferi yeni Türkiye’yi kuranları ödüllendirerek kutladılar. Onlar Türkiye Cumhuriyetini kurdukları için değil, Osmanlı Devletini yıktıkları için büyük sayıldılar!
Lizbon zafer mi?
Bu Lozan zaferi söylemine; ancak Abdullah Gül’ün, Tayyip Erdoğan’ın ve Ahmet Davutoğlu’nun batı tarafından ödüllendirilmesi halinde inanabiliriz. Fakat manzara hiç de öyle görülmüyor. ABD’nin bu üçlüden kurtulmak için fırsat kolladığından şüphe yok. Hatta fırsat oluşturmak için olmayacak şeyler yapabileceğini tahmin etmek güç değil!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.