Giyim-kuşamda modelimiz kim?
Giyim ve kuşam meselesinde kimi örnek almalıyız? Model şahsiyetimiz kim? Artistler mi, şarkıcılar mı, hopçular, popçular mı, siyasetçiler mi? Giyim kuşamımızı Paris mi belirliyor; daha doğrusu Paris mi belirlemeli, ismini vermekte bile haya ettiğimiz pespâye, karakter ve ahlâk yoksunu kişiliksiz kişiler mi?
Yoksa, her meselede olduğu gibi, yegâne modelimiz Asr-ı Saadet mi?
İnsan; nâzik, nâzenin ve medenî bir varlık. Giyinme, örtünme; medeniyet ve iffet ölçüsü. Çünkü, insanı hayvanlardan ayıran önemli şeklî farklılıklardan birisi. Dolayısıyla genel hayat ve ahlâk prensibi olarak giyim-kuşam, örtünme/tesettür ve elbiseden bahsedilebilir.
Müslümanlığın dış görünüş itibariyle, göze çarpan en önemli alâmetlerinden birisi örtüdür. Bu, kadın-erkek için fark etmez.
Diğer taraftan, giyinmek; sun’î/yapay elbiseler giyinmek insanın “halifelik” ünvanıyla da ilgili. Evet, örtünme, elbise, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza, süs ve avret yerlerini örtmeye münhasır değildir; belki mühim bir hikmeti; insanın sâir nevilerdeki tasarruf ve münâsebetine ve kumandanlığına işâret eden bir fihriste ve liste hükmündedir.1
Evvelâ, Sâni-i Zülcelâl nasıl ki kemâl-i ehemmiyetle san’atını güzel göstermek istiyor ve müstekreh şeyleri perdeler altına alıyor ve nimetlerine, o nimetleri süslendirmek cihetiyle nazar-ı dikkati celb ediyor. Öyle de, mahlûkatını ve ibâdını sair zîşuurlara güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri, Cemîl ve Müzeyyin ve Lâtîf ve Hakîm gibi isimlerine karşı bir nevi isyan ve hilâf-ı edep oluyor. İşte, Sünnet-i Seniyyedeki edep, o Sâni-i Zülcelâlin esmâlarının hudutları içinde bir mahz-ı edep vaziyetini takınmaktır.
Eğer, bugünkü sefih medeniyetin empoze ettiği gibi; müstehcen, açık-saçık giyim/kuşam “medenîlik ve çağdaşlık” sayılacaksa; hiç şüphesiz ki, Afrika veya Amazon ormanlarında yaşayan ve sadece haya yerlerini örten yamyamlar, zenciler çok daha çağdaş ve medenîdirler!
Kadının yabancı, yâni mahrem erkeklerin bakışları altında müthiş bir sıkıntıya düştüğü hemen her vesileyle ifâde edilir. Aslında erkekler de aynı psikoloji içindedirler. Bilhassa kadınlar, “şehevî bakışlardan” rahatsız olur.
Tıp alanında gün geçtikçe gücünü gösteren hormonlar, cinsel hayatta bu güçlerini yitiriyorlar. Bu Avrupa ve Amerika’da yıllar süren araştırmalar sonucunda ortaya çıktı. Hormonlarla müstehcen hareketler, bakış, temas ve düşünce arasında bir bağ var. İnsanlar mütemadiyen, müstehcenlik veya sâir gayr-i meşrû hayatın gereği olarak, duygu ve duyularla uyarıla uyarıla hormonlar zayıflıyor, dengeleri bozuluyor veya fazla sarfiyata sebep oluyor. Böylece, vücudun bağışıklık dengesi bozuluyor; cinsel arzular törpüleniyor veyahut tamamen yok oluyor ve cinsî sapmalar ve hastalıklar meydana gelebiliyor. Müstehcenlik, açık-saçıklık insanların meşrû ve helâle karşı olan kuvve-i şeheviyelerini kırıyor ve doyumsuzluğu getiriyor. O da cinsî sapmalara ve sapıklıklara götürüyor.
Dipnot: 1-Mektûbât, s. 421.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.