Laikçilere Çağrı 2
Önceki yazımıza kaldığımız yerden devam edelim, evet, uygulamada ne yaptınız?
Laiklik adına vicdanlara baskı, hür düşünceye düşmanlık ve dini inkâr etmeyi marifet sandınız. Bütün dindarları suçladığınız, ezdiniz, yok etmeye çalıştınız.
Laikliği din ve vicdan özgürlüğünün garantisi olarak görmeniz gerekirken; bir taraftan laikliği kalkan yaparak dine ve dindarlara saldırdınız. Diğer taraftan da, toplumda dindâr - laik çatışması meydana getirerek gerilimler, karmaşa ve kargaşalar meydana getirdiniz. Kendinize “gerçek vatandaş” süsü vererek devletin çeşitli makam ve mevkilerine gelmeye çalıştınız.
Dindarlar bir eşit bir vatandaş olarak o makam ve mevkilere gelmek isterlerse “dinciler devleti ele geçirmeye çalışıyorlar” diyerek yaygara kopardınız. İnsanları fişlediniz. Beğenmediklerinize hakkı olan makamları haram ettiniz. Siz farkında olmadan nasılsa oralara gelenleri de ellerinizdeki çeşitli imkanlarla karalayarak bu makamlardan alaşağı etmeye çalıştınız.
Bütün bunlara elbette hakkınız yoktu. Bunu siz çok iyi biliyordunuz. Temel İnsan Hakları herkes içindi. Bunu da çok iyi biliyordunuz. Ama dinini öğrenmek, yaşamak ve yaşatmak isteyen insanlara bu temel haklarını hiç vermediniz. Onların giyimi düşüncelerini ifade etmelerine izin vermediniz. Gizli açık baskılar yaptınız. Hakka hukuka aykırı yasalar ve uygulamalarla onları zindanlara tıktınız.
Bunları siz çok iyi biliyorsunuz.
Dinini, vatanını, milletini, devletini, manevi değerlerini en az sizin kadar sevenler; sizler gibi her türlü istismarcılara artık “dur!” diyorlar. Ya olduğunuz yerde durur, herkes gibi olmayı kabul edersiniz, yada yaptığınızın cezasının ödersiniz. Bundan sonra kimse size başkalarına zulmetme hakkını vermez, buna asla müsamaha göstermez.
Biliyoruz, bizden yana kuşkularınız var, “acaba aynı imkanı elde ederlerse, onlar da bize, tıpkı bizim onlara yaptığımız zulmü yaparlar mı?” diye kara kara düşünüyorsunuz. Elbette buna “mukabele-i bil misil” olarak hakkımız var, ama yapmayacağız. Bu da bizim şanımız şerefimizdir.
Malum, Peygamberimiz Mekke’yi fethedip muzaffer bir komutan olarak şehre girdiğinde düşmanlarına yaptığı muameleyi çok iyi biliyoruz. Biz de Resulüllah’ı kendimize örnek alıyor, onu biricik önderimiz biliyoruz.
İslâm, Allâh'ın insanlara gönderdiği hayat tarzı, yaşama biçimidir. İnsanların kendi iç dünyalarını düzenlediği gibi birbirleri arasındaki ilişkileri de düzenler. Mü'minlerin inançlarını ve Rabb'lerine karış olan sorumluluklarını bildirir. İnsanlar arasında renk, dil, yöre, cinsiyet, zengin, fakir... farkı gözetmez.
İslâm evrenseldir. Bütün insanları, kendi iradeleriyle serbest bırakmıştır. Allah iyi insanları güzel işlerinden ötürü ödüllendirir, Cennetine kor. Cennet Allâh'ın sevgili kulları içindir. Kötüleri ise, cezalandırır. Hırsızlık yapanı, haksız yere adam öldüreni, iftira edeni vs. hak ettiği cezaya çarptırır.
Dinimize göre dinsiz ve inançsız insanlara, “ille de inanacaksın” diye baskı yapılamaz. Başka dinlere, inançlara sahip olanlara da “Müslüman olacaksın” diye zorlama yapılamaz.
Çünkü dinimizde toplum aleyhine kullanılmadıkça inanç, ibadet, düşünce ve ifade özgürlüğü vardır. Vicdanlara baskıyı Yüce Allah yasaklamıştır. Baskı ve zorlama olmadan, inanmadığı halde Müslümanmış gibi gözükenlere dinimizde “münafık” denilir. Münafıklığın ise küfrün en kötüsü ve azabı en çok olanı olduğunu ifade eden pek çok ayetler ve hadisler vardır.
Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) zamanında ticaretle uğraşan iki kardeş vardı. Aynı zamanda bunlar, Hıristiyanlığa inanıyorlardı. Ancak babaları Müslümandı. Oğullarının Hıristiyan olmalarını kabullenemiyordu. Bir gün onların yakalarından tuttu: “Siz, Müslüman olmadıkça yakalarınızı bırakmayacağım,” dedi.
Bu hadise üzerine, şu meali ifade eden ayet nazil oldu: “Dinde zorlama yoktur. Artık olgunluk ve bozulmuşluk iyice ortaya çıkmıştır...” (Bakara, 256)
Bizden korkmanıza gerek yoktur. Sizin büyük bir gurur, kibir, enaniyet, gaflet, dalalet ve aymazlık içinde boğularak güya adamdan saymadığınız bizler, adamın hası ve halisiyizdir. Biz Müslümanların kendimizi bu konuda tanıtmaya ihtiyacımız yoktur. Tarih bunu çok iyi bilir.
Bunu övünmek için değil, şunun için söylüyoruz: Biz verdiğimiz sözden dönmeyiz.
Bize güvenebilirsiniz.