Wikileaks: Hiçbir günah gizli kalmaz
Amerika'nın gizli belgelerini yayınlayan Wikileaks, hiçbir günahın gizli kalmayacağı gerçeğini gösterdi bizlere. Bilmiyor değildik bu gerçeği. Mahşer günü, amel defterimizin açılacağından, zerre miskali iyiliklerin de kötülüklerin de ayan beyan ortaya döküleceğinden şüphemiz mi vardı!
İman ettiğimiz bu hakikat bize hayal gibi geliyordu nedense. Öbür tarafa ait bir hesaptı nasılsa, o yüzden hesaba katılmayabilirdi sanki. Bu tarafa dair kaygılar, endişeler, daha ağır basmaktaydı.
Wikileaks, sır diyebileceğimiz hiçbir şeyin sır olarak kalmayacağını, er geç gün yüzüne çıkacağını… Ya da şöyle demeli; gerçeklerle yüzleşmek için, mahşer gününü beklemeye gerek olmadığını ispatladı.
Wikileaks; jeneriğine “Hiçbir günah gizli kalmaz” logosunu koysa yeridir; çünkü bu payeyi taşımayı sahiden hak etmiştir.
Mahşer günü amel defterlerinin açılacağı akla gelirdi de, Wikileaks'ın kirli çamaşırları fora edeceği akla gelmezdi. Kim derdi ki, kirli çamaşırlar ortaya çıkacak; ta Amerikalardan yankı gelecek… Açıklanan gizli belgeler, Amerika'nın sırrı değildir sadece. Küresel köyün her ferdine (aktörüne) ait ayıplar, günahlar ya da daha doğru bir deyişle sırlar açığa vurulmuştur. Duyulmayacağı, bilinmeyeceği varsayılan -biraz da bu rahatlıkla dile getirilen- uluorta dedikodular meydana dökülmüştür.
Herkes gizli ya da açık bir mahcubiyet yaşıyor. Mahcubiyetle karışık korku ve endişe aynı zamanda…
En büyük mahcubiyeti kuşkusuz Amerika yaşamaktadır. Hiç duymayacak, bilmeyecek sanıp da arkasından ileri geri konuştuğunuz bir arkadaşınız, umulmadık bir biçimde söylediklerinizi işittiğinde, yer yarılsaydı da içine girseydim dediğiniz durumlar olur ya hani… İki yüzlülüğünüz, mürailiğiniz ortaya çıkmıştır ya… O durumda nasıl boncuk boncuk terler ya insan… Amerikan diplomasisinin aile içi gevezelikleri diyebileceğimiz basitlikliği ortaya çıkmıştır. “Dünyayı böyle mi yönetiyorlar?” sorusu haklıdır ve yerindedir. Ne ki o şimdi şöyle bir kenarda dursun. Şimdi dünyanın yüzüne nasıl bakacaklar? Ve bu mürailiği nasıl tamir edecekler?
“Amerikan diplomasisinin 11 Eylül'ü” tanımlamasını haklı çıkaracak zayiat yaşanmaktadır. Amerikalılar kadar olmasa da, pek çok liderin payına da mahcubiyet düşmüştür. Herhalde çokları, şimdi “Yahu bu Amerikalılarla hiçbir şey konuşmaya gelmiyor” pişmanlığı yaşamaktadır. Veya “Nerden uyduruyorlar bunca saçmalığı?” şaşkınlığı içindedirler.
Elbette 'mahcubiyet' sınırlarını aşan vahim durumlar da yok değildir. Adeta Amerikan lağımı patlamış; bütün dünyaya fitne fücur diyebileceğimiz pislik yayılmıştır. Ortalık fena halde kokuyor. Bunca pisliği hangi vidanjör temizleyebilir, bilmiyorum!
Amerikan fitnesi, ikili ilişkileri, bölgesel dikişleri patlatabilir. Örneğin, “Tek millet-İki devlet” algısını benimsemiş Türk ve Azerbaycan halkı liderlerinin arasındaki soğukluğu nasıl yorumlayacak ve nasıl giderecektir? Kabul etmek lazımdır ki, kardeşler arasında güven erozyonu yaşanacaktır; kuşku öyle bir mikroptur ki, yüreğe düşmeye görsün.
Yalnız Wikileaks'ın bazılarına 'karizma' yapma şansı tanıdığı da yabana atılamaz. Söz gelimi Recep Tayyip Erdoğan… Millet, “Yahu adamın güç odaklarıyla kavgası, danışıklı döğüş değilmiş… Amerika'nın Tayyip Beyle uğraştığı belgelendi işte” demeyecek midir? Aynı şekilde Ahmet Davutoğlu için, “Vay be, adam Amerikalıları bile korkutmuş, helal olsun” yargısında bulunmak çok mu görülecektir!
Velhasıl, görünen o ki, Wikileaks'ı daha çok konuşacağız; çünkü hiçbir şey eskisi gibi olmaz artık. Bakmayın siz, kimilerinin fazla ciddiye almaz göründüğüne… İçeriği doğrudur yanlıştır, işin o kısmı ayrı; ancak ne var ki, yayınlananlar orijinal Amerikan belgesidir. Her ne kadar, büyükelçilerin yazışmaları mahalle dedikodusundan farksızsa da, sonuçta bunlar Amerikan belgesidir; yani mahalle dedikodusu değildir.
Magazin soslu Amerikan belgelerine bakıp da olayı küçümsemekte acele etmeyin derim ben. Durun biraz, Amerikan yönetiminin direktifleri yayınlandığında kontrpiyede kalmayın sonra.