Kahraman devrimci, korkak ülkücü!..
Hayli rağbet gören yerli dizilerde bazı ortak unsurlar dikkatinizi çekiyordur.
Mesela; “Üçkağıtçı dindar tiplemeleri!..”
Mesela; “Bol bol tüketen aile modelleri.”
Mesela; “Birbirinden şüphelenen ve birbirini aldatan eşler.”
Ve bu da çok daha önemli:
“Sürekli olarak boşanmaktan bahseden, her tartışmayı ‘ayrılalım o zaman’a vardıran ve çoğu zaman da avukata gidip boşanma işlemlerini başlatma talimatı veren çiftler.”
“ ‘Ev senin arsa benim’ tartışmaları.”
Kırk kez “Deliyim” diyen delirirmiş.
Kırk kez “Delisin” denen de öyle!..
Bunlar “bilinçaltı”na işleyen mesajlar.
“Babana bile güvenme, işini sağlama al, evde mevzi kaybetme, yeni mevziler elde et!.. Bu böyle devam etmez, her gün başka bir mekanda her gün başka bir alemde gününü gün et, sefan olsun, oh oh!”
•
Dikkatli gözlere takılan bu “örtük” mesajlar “Öyle bir geçer zaman ki” adlı dizide toplu halde verilmekte.
Masum-çaresiz bir Hollandalı şarışınla yasak aşk yaşayan bir evli Anadolu kaptanı, babası yaşındaki esrarengiz adamla birlikte olan ‘genç” ve “masum” bir liseli, öğretmenine âşık olan bir delikanlı, temizlik abidesi bir ‘devrimci delikanlı’ya gönül kaptıran bir üniversiteli, aşkına karşılık alamadığı için “ülkücülere” sığınan bir kifayetsiz delikanlı, boşanan bir çift...
•
Film genellikle “bildik” mesajlarla dönüp duruyor.
Lâkin, bir “mesaj” var ki, bazı “ülkücü”leri fena kızdırmış.
“Bizleri dünyanın en adi, en şerefsiz, en sefil insanları olarak göstermişler! Komünistler ise birer erdem abidesi!” deyince ülkücü kardeşimiz…
Meselenin bu tarafına bakalım dedik.
Gerçekten de; şekli, şemali, ruhu iyice bozulmuş bir grup “ülkücü”(!) ve her türlü güzelliğin sembolü haline getirilmiş bir grup devrimci arasındaki mücadele öne çıkıyor dizide.
Mesela... Şöyle bir sahne:
Beş kadar tipsiz “ülkücü”(!), bir yakışıklı-delikanlı devrimcinin etrafını çevirmiş…
Ülkücülerin(!) elebaşı, “Bakalım şimdi seni kim kurtaracak” diyerek pis pis gülerken, “Ben!” diye bağıran eli silahlı bir “devrimci genç kız” çıkıyor piyasaya.
Ülkücüler silahları yere atıyor, infaz an meselesi... Biraz evvel kafasına silah dayanmış olan komünist genç, azamet yüklü duruşuyla “Hayırrrr!” diyor...
“Bırak gitsinler!..”
Böyle diyor ve olanca “Cüneyit”liği ile, iyice büzülmüş olan “ülkücü”lere (!) dönüyor: “Hadi, defolun!..”
Ülkücü(!) takımı iki büklüm, dört nala kaçıyor oradan.
Sonra da... Bir gün sonra da, hayatlarını bağışlamış olan devrimci gencin sevdiği genç kızı kaçırıyor.
Ülkücü’nün(!) gücü zavallı bir genç kıza yetiyor yani!
•
Bir mücadelenin bu kadar yanlı, bu kadar çarpıtılmış bir formla sunulmasına şahit olmamıştım.
Tek bir düzgün ülkücü yok ve tek bir yamuk devrimci.
Doğrusu şapka çıkarttım bu tavra!
“Eski tüfek” bugün yine iş başında ve özel hayatlarında bir çok yenilik olsa da geçmişe sahip çıkmakta.
Ülkücüler ise, -sağda yaygın hastalık- devrimci kahpeliğine kurban gitmiş dava arkadaşlarının hatıralarına sahip çıkmakta bile mütereddit.
İşte... Adamlar zamanın DİSK Başkanı Kemal Türkler için -haklı olarak- yeri göğü inletirken...
Arabadan eşyalarını indirdiği esnada devrimciler tarafından çapraz ateşe alınarak katledilen rahmetli Bakan Gün Sazak handiyse unutuldu.
Niceleri unutuldu.
Yaşayan efsaneler de var, mesela pusu kurmuş devrimciler tarafından kurşunlanan ve bu saldırıdan dolayı halen tekerlekli sandalyeye mahkum yaşayan Muharrem Şemsek...
Kirli devrimcilerin kurşununu on yıllardır belinde taşıyor, hep o acıyla yaşıyor ama ona acıların en büyüğünü hissettiren dost vefasızlığı olsa gerek!..
•
Sayın Bahçeli bugünlerde “ülkücüleri” bir araya getirmek için dil döküyormuş...
Bizim bu yazdıklarımızla ilgilense, kendisinin değilse de başında bulunduğu partinin geçmişine sahip çıksa çok daha etkili olur.
•
Bu oraya bir mesaj…
Yazıyı bir genel mesajla bitirelim:
Siz siz olun, yerli dizilerin ve hatta çoğu bir kısım medya yapımının öylesine ya da sırf rating için sahnelendiğini düşünmeyin.
Ve RTÜK Şikâyet Hattı’nı rahatsız etmeyi bir “vatan görevi” belleyin!..