Öcalan ve Gülen
ABDULLAH Öcalan’ın Gülen hareketine karşı tavrı değişiyor. Yakın zamana kadar PKK, Gülen hareketine mensup iki imamı öldürmüştü; Gülen hareketinin açtığı dershaneleri bombalamış, onlara ev ve işyeri kiralanmasını yasaklamış, okullarına öğrenci gönderilmemesi için ailelere baskılar yapmıştı.
Şimdi Öcalan zeytin dalı uzatıyor, bu hareket için “Türkiye’de ve Ortadoğu’da bir sivil toplum örgütüdür, toplumun demokratikleşmesinde, aydınlanmasında bir siyasi çıkar beklemeden rol oynayabilirler” diyor. Hatta “dayanışma”dan bahsediyor.
Dün bölgeden sökmek için terör uygularken bugün neden zeytin dalı?
Öcalan’ın bu ‘açılım’ını “Kürtler artık Batı’ya göç etmesinler, her yerde kent meclisleri halinde örgütlensinler” şeklindeki sözleriyle birlikte okumak lazım.
Silah yerine ayrışma
Öcalan elbette “silahın miadının dolduğunu” çok iyi biliyor ve iki yoldan bunun hazırlığını yapıyor:
- Devletle görüşmelerinde koz olarak tekelinde tutuyor...
- İlerideki bir silahsız dönem için şimdiden elinin altında çok iyi kurumlaşmış, coğrafi olarak toplulaşmış yaygın bir Kürt sivil yapılanması oluşturmak istiyor.
Aynı amaçla Öcalan “Kürtler artık Batı’ya göçmesinler” ve “Batı’dakiler geri dönsünler” diye çağrı çıkarıyor.
Hatta bu bir etnik ayrıştırma projesidir ve formatı “demokratik özerklik”tir.
Öcalan’ın bu stratejisi polisle, askerle, adliye ile durdurulamaz. Fakat önünde polisten de, askerden de güçlü büyük engeller vardır: Türklerle Kürtler sosyal ve ekonomik planda güçlü bağlarla iç içe geçmiştir, bunu tersine çevirmeye kalkmak facialara yol açar.
Batı’ya yerleşmiş milyonlarca Kürt nasıl geri dönecek?! Batı’ya göç nasıl duracak?!
Elbette Doğu’ya yatırımla... Ama “demokratik özerklik”te kapitalizme izin vermeyeceğini ilan eden Öcalan’ın kendisidir; sermaye nasıl gidip yatırım yapacak?!
Öcalan, ayrıştırma projesinin ekonomik gerçeklere ne kadar aykırı olduğunu görmelidir.
Sosyal gerçeklere gelince
Öcalan’ın otoriter, aşırı seküler, sosyalist ve etnik milliyetçi projesini onaylamayan milyonlarca muhafazakâr Kürdü Türkiye geneline bağlayan toplumsal kanallardan biri Gülen hareketidir; sadece okul ve girişimci kuruluşlarıyla değil, daha önemlisi, “kavmiyetçiliği reddeden” kapsayıcı dindarlık anlayışıyla...
Bu yönüyle Türkiye’nin bütünlüğüne önemli bir katkıda bulunmaktadır.
Cinayet ve baskıyla, “asimilasyon” suçlamalarıyla bölgeden sökülemeyince, şimdi “nötralize etmek” için zeytin dalı uzatıyor.
Bir il veya ilçede “Kent Meclisi” örgütlenmesi yapılacaksa, muhafazakâr Kürtlerin buna karşı olması, uzak durması, ilgisiz kalması ya da sempatik bakması, hele de katılması fevkalade önemli nüanslardır. Şüphesiz bizim 28 Şubat erbabından daha zeki bir ‘stratejist’ olan Öcalan, bu nüansları denemek için şimdi zeytin dalı metodunu uyguluyor.
Sadece Gülen hareketi değil, elbette bin yılda Türklerle Kürtler arasında toplumsal hayatın birçok alanında böyle kuvvetli bağlar oluşmuştur.
Her alanda zeytin dalı
Evet yaşanmış şiddet dönemleri Kürtlerde maalesef derin psikolojik kopuşlar yarattı, bu gerçeği hepimiz görmeli, demokrasiye uygun çözüm yollarını aramalıyız; açılım devam etmeli yani...
Öcalan da şu gerçeği görmeli ki, etnik ayrıştırma sosyolojik gerçeklere terstir, Kürtlerin de büyük çoğunluğu buna karşı zaten.
Ticaret ve sanayi hayatı, mesleki kurumlar, göç ve yerleşim, sivil yapılanmalar, İslami cemaatler ve duyarlıklar kuvvetli sosyolojik bağlardır.
“Demokratik özerklik” formatı altında bu kuvvetli bağlar nasıl koparılacak?!
Madem Öcalan bir “zeytin dalı” uzatma ihtiyacını duymuştur, her alanda zeytin dalının gerektiğini görmeli, çok iyi bildiği marksist terminolojideki anlamıyla “volontarist” yani Jakoben zorlamaları bırakmalıdır.
Bu işlerin demokratik dünyadaki kansız çözümü nasıl yapılıyorsa biz de öyle yapalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.