Laikliğin yanında hizmetin lafı mı olur?
1920 yılı başlarında ülkemiz İngiliz, Fransız ve Yunan orduları tarafından işgal edilmişti…
İşgal Kuvvetleri Komutanları sık sık beyanname yayınlıyor, halkı kurtarmak için geldiklerini, onları yücelteceklerini, bilgili, kültürlü insanlara dönüştüreceklerini öne sürüyorlardı.
Halk bu dolmaları yutmayınca zulmetmeye başladılar.
Ama yaptıkları zulmü “zulüm” ve “baskı” olarak görmüyor, “bilinçsiz halka yardım” ettiklerini söylüyorlardı.
çünkü halk, kendi menfaatinin nerede olduğunu bilmiyordu!..
Kendilerini işgalcilere karşı direnmeye çağıran hacıların, hocaların kışkırtmalarına kapılıyor, bir bakıma kendi kendilerine zarar veriyorlardı!.. Hacıları, hocaları, din adamlarını dinleyeceklerini İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nı dinleselerdi, haklarında daha hayırlı olurdu.
Ama bu gerçeği zaman içinde öğreneceklerdi.
Ve işgalin menfaatleri icabı olduğunu kabullenip direnmekten vazgeçeceklerdi!
Ne var ki; halk direnmekten asla vazgeçmedi…
Asla “pes” etmedi…
Asla diz çökmedi.
“Tek dağ başı mezar olana kadar savaş” kararlılığı içinde vatanını kurtardı, İşgal Kuvvetleri’ni ülkesinden def etti.
Ama arkasında bazılarına bir miras bıraktı: “İşgal kuvvetleri mantığı!”
Okumuş-yazmış, eğitim almış kimi “aydın”lara maalesef bu mantık egemen oldu…
Kendi halklarına aynı açıdan bakmaya başladılar.
Halkı kurtaracaklardı!..
İyiye, güzele, doğruya götüreceklerdi!..
Ama halk bunu anlamıyordu…
Kendi çıkarının nerede olduğunu göremiyordu!..
“Sürü” gibi davranıyor, laikliğe oy vermesi gerekirken ekmeğe oy veriyordu.
Oylar hemen her seçimde (üstelik darbe-marbe şaşırtmalarına rağmen) sağ partilere gidiyordu.
çünkü o, hiçbir şey öğrenme hevesi olmayan “bilgisiz adam”dı!
O, salt yaşayan, ama ne yaşadığını anlamayan “bilinçsiz adam”dı!
O, yalnız bilinçsiz ve bilgisiz değil, aynı zamanda “göbeğini kaşıyan adam”dı!
O, “okumayan adam”dı!
O, “dinlemeyen, duymayan, görmeyen adam”dı!
O, “olup bitenleri anlamayan adam”dı!
O, “kendi haline bakıp da niçin süründüğünü sorgulamayan adam”dı!
O, “teslimiyetçi, kaderci adam”dı!
O, “çağdaşlık ve uygarlık gibi bir derdi olmayan adam”dı!
O, “beleş ve avanta ile iradesini satan adam”dı!
O, “manyak adam”dı! (Suçlamalar, Hürriyet yazarı Bekir Coşkun’un yazılarından derlenmiştir..)
Bu yüzden doğru seçim yapamıyordu.
“Bu millet adam olmaz”dı!
“Adam” olsaydı, oylarını CHP’ye verir, Deniz Baykal’ı Başbakan yapar, bol bol yaldızlı nutuk dinlerdi…
Bu arada, “Cumhuriyet”, “laiklik”, “solculuk” gibi “temel kavramlar” üzerine kesilen ahkâmlarla “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine” çıkarıldı.
Belki de Deniz Baykal kendini Cumhurbaşkanı bile seçtirir, paraların ve pulların üzerindeki Atatürk resmi yerine kendi resimlerini koydururdu!
CHP’nin eski lideri İsmet İnönü Paşa böyle yapmamış mıydı?..
O yaptığına göre, CHP’nin yeni lideri Deniz Baykal Paşa neden yapmasındı?!
“Halka hiçbir hizmeti geçmedi” diye CHP’nin eleştirilmesi haksızlıktı…
Nasıl hizmeti geçmezdi?
Köy Enstitülerinde “faşist” düzen kurup, “İmam karşıtı öğretmen” yetiştiren kimdi?
Beslenme yetersizliğinden dalakları şişmiş, elbiseleri lime lime olmuş ortaokul öğrencilerine askeri kasket giydirip (kızlar dahil), kravat taktıran kimdi?
Açlıktan bir deri bir kemiğe dönmüş köylüleri halkevlerinde toplayıp, kadınların nasıl selamlanacağı, nasıl el sıkışılacağı, ana yemek çatalı ile ara yemek çatalının nasıl ayrıştırılacağını öğreten kimdi?
“Muhammed’in fikirlerinin toplu olduğu kitaba Kur’an denir” görüşünü ders kitaplarına geçirerek vahyi inkâr eden kimdi?
Bu hizmetler yol, su, elektrik, baraj, köprü gibi hizmetlerden daha az mı önemlidir?
Her iktidara gelişinde ya savaş, ya ekonomik kriz çıkarsı, her defasında milletin “bir lokma, bir hırka”ya muhtaç olması hiç önemli değildi!..
Sonuçta CHP “Türkiye’nin en laik partisi”ydi…
Laikliğin yanında hizmetin lafı mı olurdu?!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.