Balyoz'dan sonra
Önceki gün başlayan Balyoz davası, Türkiye'de değişen birçok şeyin göstergesi ve belki daha önemlisi sebebi. Dava nasıl bir seyir takip edecek? İsnat edilen suçlardan hangileri sübut edecek?
Bu soruların cevabını zamanla alacağız. İki büyük endişemiz vardı. Başlangıç olarak ikisi de ortadan kalktı. Birincisi davanın adil ve etkili bir yargılamaya konu edilmesiydi. Ergenekon davasına ve özellikle Erzincan Başsavcısı'nın sanık olduğu davaya göstere göstere yapılan müdahaleler, bu endişelerimizin sebebi idi. Balyoz davasına bakacak mahkemenin başkanının değişmesi, sadece endişelerimizin azalmasına katkıda bulundu. Referandumun sonrasında HSYK'nın yapısı değişti. Bugünkü HSYK, bütün yargıçların demokratik temsili ile oluştu. Hangi HSYK'ya daha fazla güvenebiliriz? Adalet arayanların, gerçeğin ortaya çıkmasını isteyenlerin güveneceği kurum hangisi? Mahkemenin kararını HSYK elindeki hangi araçlar etkiliyordu? Sorun şurada: Mahkemeye, gerçeğin ortaya çıkmaması, suçluların kurtulması için müdahale edersiniz. Müdahale etmezseniz hâkimler zaten işini yapar. Yeni HSYK, tam tersine gerçeğin peşine düşmez mi? Artık adil ve tarafsız bir yargılamanın sürdürüleceğinden hepimiz eminiz.
İkinci endişemiz, askerî müdahalelerin sona ermesine dairdi. Türkiye'nin son 50 yılını esir almış bu kadar güçlü bir vesayet düzeni nasıl sona erebilir? Bu sorunun cevabını artık somut bir şekilde veriyoruz: Balyoz davasının görülmesiyle. Balyoz davası, askerî vesayet düzeninin ve vesayet tekniklerinin ipliğini pazara çıkartıyor. Askerin ülkeyi yönetme hırsının nelere mal olduğunu gösteriyor. Hemfikir olduğumuz bir sonuç: Bu ülkenin bütün düşmanları toplansa ve yüz yıl uğraşsa darbe peşinde koşan askerlerin yol açtığı ve açacağı zararı veremez. Bu sonuç sadece bizim vardığımız bir sonuç değil. Ülkesini seven herkes bu planları hazırlayanlara bu gözle bakacaktır. Derli toplu bir dava ile işin tamamı ortaya çıktığı zaman, darbe planlarında görev alanlar bile bir parçasını oluşturdukları tehlikenin ne kadar büyük olduğunu görecektir. Nitekim köklü bir zihniyet değişikliğinin işaretleri görülüyor. Yeni Genelkurmay Başkanı, demokratik bir ülkenin ordusunu sevk ve idare etmenin dışına çıkacak hiçbir teşebbüste bulunmadı. Hatta, Gölcük'te casusluk soruşturması kapsamında ele geçen ve Balyoz davası ile ilintili olduğu iddia edilen 9 çuval belgenin yetkili ellere gönderilmesi, tavizsiz bir şekilde sürdürülen arınmanın işareti olarak görülmeli. Ordumuz, içindeki çürük elmaları sessizce temizliyor. Bu işaret çok önemli. Geçen seneyi, eski genelkurmay başkanının 'ıslak imza' başta olmak üzere doğrudan dava süreçlerine müdahaleleriyle geçirmedik mi?
Balyoz davası, baştan sona demokrasi dersi olarak takip edilmeli. Demokrasi askıya alındığı zaman, sadece halka ait yönetme yetkisi başkalarının eline geçmiş olmuyor. Silah zoruyla hükmeden her şeyi eğip büküyor, silahın gücünü sürdürmek için suç işliyor ve memleketi bir tımarhaneye çeviriyor. Sizi korumak ve güvenliğinizi temin etmekle görevli olanlar suç işleyip, sizin yaşama hakkınızı bile tehdit edince o ülkede hangi iş normal mecrasında yürüyebilir?
Türkiye son üç yılda hızla değişti. Birdenbire bu üç yıl içinde dünyanın parmak ısırdığı iddialı bir ülke haline geldik. Dış politikamız bütün taşları yerinden oynattı ve yepyeni bölge dengeleri ortaya çıkarttı. Ekonomik dinamizmimiz her hayali mümkün kılacak düzeyde. Türkiye mucizelere gebe.
Peki bu inanılmaz değişiklik nasıl mümkün oldu? Birçok sebebin yanında en esaslısı, askerî vesayet düzeninin sona ermiş olması. Ülke, üzerindeki bu ağır yükten, prangalardan kurtulunca adeta kanatlandı. Birilerinin kaos planları hazırlayamadığı bir ülke olmak bile ne kadar büyük bir nimetmiş.
Dava yeni başladı. Balyoz planı henüz bir iddia. Cami bombalayan, kendi uçağımızı düşüren, çocukları katleden askerler şimdilik sadece mahkemenin kovuşturduğu iddialar. Ama bu iddialar, aynı zamanda 50 yıllık askerî vesayet düzeninin nasıl sürebildiğinin de mantıklı bir açıklaması değil mi?