CHP ile iktidara halk mı gelir devlet mi?
Tarihinde hiçbir serbest seçimi kazanarak iktidar olamamış, yani 'rekabetçi siyaset' ile ciddi 'uyum' sorunları olan bir parti CHP. Uyumsuzluğun temelinde de halkın taleplerinin temsilciliğini yapmak yerine devletin sözcülüğünü üstlenen bir siyasal gelenek var. Halkın taleplerini, değerlerini, sorunlarını kayda değer bulmayan bir siyasi partinin demokrasilerde rekabet şansı olamazdı, olmadı da zaten.
Halk gücünü arkasına alma gereği bile duymadı CHP; nasıl olsa 'devlet gücü' arkasındaydı, çünkü devleti zaten kendileri kurmuştu ve devlet onlarındı. Halk, devletuların maaşını ödeyecek, zengin etmek istedikleri işadamlarının ihalelerini finanse edecek ve tabii ki bir de itaat edecekti. Halktan beklediği buydu 'orijinal CHP'nin.
Hakikaten o günlerde CHP devlet, devlet CHP demekti. Bütün memurlar CHP üyesi, valiler partinin il başkanı, İçişleri Bakanı da parti genel sekreteriydi. 'Orijinal devlet', bir 'parti devleti'ydi.
İşte 1950'den beri 'demokratikleşme' dediğimiz hadise devletin CHP'den alınıp asli kurucu unsur olan halka teslim edilmesi sürecidir. CHP'nin demokratikleşmeye, yani halk iktidarına 'direnişi'nin nedeni de budur.
Şimdi kurultay salonuna 'halk iktidara gelecek' diye yazacaklarmış. Her serbest seçimden sonra halk, iktidara biraz daha yerleşiyor, ancak bu, nedense hep CHP'nin iktidar olmadığı bir durumda tezahür ediyor. Sanki 'halk iktidarı' ile 'CHP iktidarı' arasında katı bir uyumsuzluk görüyor seçmen.
Yine de 'yeni CHP' lafları söyleniyor ki bu bile önemlidir. Ancak bana kalırsa 'eski'ye dönüyorlar. Mavi gömlek, kasket, beyaz güvercinler ve Rahşan Ecevit muhabbetinden anlaşılıyor ki 'yeni CHP', Ecevit'in 'eski CHP'sine öykünüyor.
'Üçüncü yol' fikrinin bile eskidiği bir dönemde Ecevit'i keşfetmek büyük 'ilericilik' olmasa gerek. Kemalizm'in yumuşak bir versiyonu olan 'ortanın solu' siyasetiyle de halktan iktidar olmak için vize alamamıştı Ecevit taa 1970'lerde. Ayrıca son dönem 'demokrat'lığı da pek parlak değildi; 28 Şubat sürecinden iktidar çıkarmış ve 28 Şubatçılara şirin görünmek için başörtülüler karşısında aslan kesilmişti. Yeni CHP'nin modeli böyle bir geçmişse, pek geleceği de yok demektir.
Gelecek demişken, bu CHP artık seçim kazanmak zorunda. Eskiden seçimleri kaybetse de CHP hep iktidardaydı, çünkü iktidar seçimi kazananlara değil 'devlet'e aitti. Devlete de hakim olan CHP idi. Bürokrasi, velinimeti CHP'yi hiç yalnız bırakmamıştı. Darbe yapar, ardından hükümeti CHP'ye teslim etmek ister; seçimlerde CHP kaybeder, ama askerler zorlar, CHP liderliğinde hükümet kurdurur, vs...
Ancak bugün, CHP'ye iktidara ortak olmayı sağlayan müttefikleri devletteki ağırlıklarını kaybettiler. Vesayet neredeyse bitiyor. Vesayetin olmadığı bir sistemde CHP'nin seçim kazanmadan iktidar olma imkanı da yok; ne asker darbe yapabiliyor, ne de yargı CHP'nin muhalifi partiyi kapatabiliyor. Şimdi iş CHP'ye düştü. Üstelik devletteki eski iktidar ortakları da artık CHP'den bir hizmet bekliyor. Madem iktidar olmanın yolu artık seçim kazanmaktan geçiyor, bu işi CHP'nin yapması gerekiyor. 'Yüksek yargı' ve 'rahatsız subaylar partisi' kurup seçim yarışına katılamayacaklarını, katılsalar da sonuç alamayacaklarını görenler bu defa 'bürokrasi'yi iktidara taşıma işini CHP'ye ihale ediyor.
Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun işi zor. Bunca yıllık hantal, heyecansız, programsız bir partiyle seçim kazanmak zorunda. Ama nasıl? Bilmiyorlar da nasıl seçim kazanılır. Fakat bu defa seçim kazanmak için her şeyi yapmaya da hazır görülüyorlar.
Demokrat olmaya da hazırlar, genel affa da, Silivri'ye kontenjan vermeye de. Yine de ne malum medya, ne tuhaf ittifaklar, ne de başka tür destekler CHP'ye seçim kazandırmaya yetmeyebilir. Yükseltilen beklentilerin ardından yaşanacak muhtemel bir yenilgi 'çılgın arayışlara' yöneltebilir birilerini. Asıl buna hazırlanmalı Türkiye.