PKK’nın şu Kürtlere ettiği...
BDP’nin olacak işi berbat etmede üstüne yok. İki dilli hayat meselesi, hiç kuşku yok ki, toplumsal, sosyal ve kültürel talepler içinde olmazsa olmaz bir teklif. Ve bu teklifin nasıl hayata geçirileceği üzerine hem hükümet hem de devlet yoğun mesai harcıyor. Mesela; bazı uygulamaları görmezden geliyor, bazılarına de-facto hayata geçirilmesi için fırsat tanıyor, bazı bu yönde çalışma yapacak olanlar yüreklendiriliyor vs.. vs.. Dahası bütün bu gayretler de BDP tarafından bal gibi biliniyor. Ne basılmış broşürlere dava açıldı, ne tabelalar kaldırıldı ne de dükkanların vitrinlerindeki yazılara laf söylendi. Bu iş zaten rayına girmiş giderken, ortalığı bu denli karıştırmanın nasıl bir açıklaması olabilir ki? Elbette tek bir açıklaması olabilir, o da şu; işlerin yolunda gitmesinden, örgüt çok da hoşnut değil.. Bu anlaşılabilir bir kaygı. Zira bölgede ciddi bir güç savaşı var. Ve bu savaşı örgüt kaybetmek üzere. Ne bir PKK realitesinden ne de Apo fenomeninden söz edin bana. Artık şartlar değişmeye başladı. Bu kavgayı başlatanın belki geçmişte yaptığı hukuk dışı uygulamalarla devlet olduğu düşünülebilir. Ancak sürdüren devlet değil. Örgüt bunu gördü ve yeniden pozisyon aldı. Bu yeni pozisyon, Kürtlere siyasi, kültürel, sosyal haklarını birer birer vermeye devam eden hükümetin yaptıkların boşa çıkarmak üzerine kurulu.. TRT 6’yı boykot ettiler, sanatçılarını tehdit ettiler.. Etmediler mi? Hangi Kürt, yıllarca kavgasını verdiği Kürtçe televizyonun gelmesine tepki gösterebilir ki? Üniversitelerde Kürtçe dil eğitimlerine başlandı. Kürsü kavgası verdiler, fakülte kavgası verdiler. Daha neler neler. Suça itilen çocuklar yasasını mı sayayım, Habur’dan giren ve “pişman değiliz” dedikleri halde pişmanlık yasası kapsamına alınmaya çalışılan PKK’lıları mı?.. Bunları görmemek için kör olmak lazım... Daha ilginç bir şey söyleyeyim size. Kavga iki dilli hayat üzerinden veriliyor değil mi? Ne diyorlar; “Köy tabelalarında yer adlarının hem Türkçesini hem de Kürtçesini yazalım” diyorlar. Peki hükümet ne diyor? “Buna hiç gerek yok, sadece Kürtçesini yazsanız gene olur” diyor... Sonuçta iki dilli hayat zaten bağıra bağıra geliyor. Ey Kürtler.. Gelmeyin arkadaşım oyuna.. Her şey yolunda zaten.. Bakın şimdi, bugünden itibaren sürekli olarak şöyle yorumlar yükselecek; “Kürt Kimliğine Anayasal güvence verilmeli, vatandaşlık tanımı değiştirilmeli, yerinden yönetimde, siyasi adem-i merkeziyete geçilmeli, Kürtçe eğitim dili olarak kabul edilmeli, Apo’yu da kapsayacak bir genel af çıkarılmalı..” Bu taleplerin hiç birinin iyimser talepler olmadığını Kürt yurttaşlarımızın da bilmesi lazım. Bunlar, çözümü önceleyen talepler değil. İşleri yokuşa süren, süreci tıkayan talepler. Şunu sakın unutmayın; “PKK’nın size ettiğini, emin olun düşman düşmana etmedi”..
BİR DE ASKER KARIŞMASA
Talep doğru olabilir, yanlış olabilir, sakıncaları olabilir, bir hak olabilir vesaire.. Doğruluğunu yanlışlığını siyaset zemininde tartışır, karara varırız. Bir siyasi parti bu anlamda, ülkenin üniter yapısına falanına filanına yönelik bir söylem yükseltirse, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı açar davasını yargılatır. Fakat siz böyle omzunuzda tüfeklerle işe karıştığınız zaman, biz tartışacak zemin bulamıyoruz kendimize. Bırakın arkadaşlar bu meseleleri artık. Biz hallederiz. Tepki vermek için hükümetin vereceği tepkiyi bekleyerek durduğunuz yeri belirginleştiriyorsunuz. Siyasi iradeyi, fikren ezmediğinizi göstermeye çalışıyorsunuz. Ama şu ‘laf söyleme’ huyunuzdan da vazgeçemiyorsunuz.
Kalın sağlıcakla.