Sizi yaramazlar sizi!
AK Parti'nin, adını koymakta bile mütereddid davranmasına rağmen giriştiği Kürt açılımı doğru siyasetti; açılımın hedefine ulaşmamış olması, AK Parti'nin meseleye doğru-dürüst zihnî hazırlık yapmadan girişmesi kadar, mâlum çevrelerde, "Eyvah, ya başarılı olursa!" endişesinin uyandırdığı paniktir.
Açılım, "çift yönlü" engellemeyle karşılaşmayıp hedefine tam ulaşsaydı, bir hayli siyasi kuruluş ve güç odağının altındaki zemin çekilecekti. Kürt meselesinin ne kadar geniş ve iri bir siyasi endüstri olduğunu unutmayalım. Çözüm, içerde bazı kuruluşları varlık kaygısına düşürür, burası muhakkak ama dışarda tesir daha azametli etkiler yapar. Kendisiyle barışmış ve didişmekten vazgeçmiş bir Türkiye tahayyül ediniz; ordusunun önemli bir kısmını kendi topraklarında kendi yurttaşlarına karşı mevzilendirmek zorunda olmayan, rejimini askerî vesâyetle değil sivil ve demokratik güçlerle dengeleyebilmiş bir Türkiye düşününüz; o Türkiye siyâseten büyük Türkiye olur. Ekonomi ve üretkenlik dahil, her sahada gücünü geometrik diziyle artırır, G8'in tabii üyesi haline geliverir.
Kürtlerin hoşnutluğunu esas alan açılım, büyük düşünceydi; buna mukabil Demokratik özerklik başlığı altında yapılan "zihin jimnastiği" ufak hesaptır en hafifinden. Aramızdaki bir tutam aydın ve entelektüelin dışında herkes gayet iyi biliyor ki, "demokratik" kavramını siper edinerek kendine meşrûluk arayan bu fikir idmanı, marangozların tahtayı kesmeden önce kesilecek yeri kalemle işaretlemesini andıran bir şeydir.
"Ayıptır, katılanları çarmıha gerelim, kovuşturalım" demiyorum, bilakis ciddiye almadığımı ifade ediyorum. Çocuklar kendi aralarında evcilik oynarken bunun ciddi olmadığını kendileri de ebeveynleri de bilir; "Bunlar sonradan işi azıtırlar" diye çocukların evcilik oynamasını yasaklamak mânâsızdır.
Oynasınlar, oynuyorlar, ciddiye almıyoruz, tebessümle seyrediyoruz. Biliyoruz ki, ciddiye aldığımız dakika, şimdilik mırın-kırın makamında seslendirdikleri "Öz savunma" kavramı, iki dakika sonra, "Türk ordusu demokratik özerk Kürdistan'dan çekilsin"e dönüşür. Köy buradan görünüyor, navigasyon cihazını çalıştırmaya hâcet yok.
Gidiniz kumda oynayınız; şatolar, evler, yollar, dereler yapıp tebeşir tozuyla üstüne hudutlar çiziniz. Sağına soluna kurşun askerler dikip altına "Öz savunma gücü", çerden çöpten damlar kurup kapısına "Federal meclis" filan yazınız; elimde bin savcının soruşturma yetkisi olsa, birini bile kumda federalcilik oynuyorlar diye zâyi etmem, güler geçerim. Fiyakalı bir söyleyişle "Saçmalama hürriyetinizi sonuna kadar savunurum" ama saçmalıkları ciddiye almak zorunda değilim.
Herkesin adresi belli; benim mevkiim şöyle: Pek çok açıdan yerden yere vurduğumuz bu anayasanın evvelemirde 3'üncü 6'ncı ve özellikle bu çerçevede 7'nci maddesine karşı bir türlü objektif ve soğukkanlılıkla bakamıyorum; o maddelerle aramda platonik bir bağlılık var. Siz deyin "Üniter devlet takıntısı", ben diyeyim, "Başka Türkiye yok!"
"Vatanım rûy-ı zemîn, milletim nev-i beşer" diyenlerden olmadım hiç. Kendime, aydın, demokrat, entelektüel, liberal gibi pazubend takınmak ihtiyâcında da değilim. Türkiye benim, sizin ve hepimizin merkez üssüdür. Bir kere düşünün; toprakları üzerinde entel fanteziler kurabileceğiniz başka hangi ülkeden bahsedebilirsiniz ki? Akşama kadar saçmalayıp sabaha kadar agûşunda dinler, jeopolitik yerimizin anlamı üzerinde düşünür ve sabaha karşı hayretle fark ederiz ki, tatlı dilli demokratik federasyonlara taksim edilmiş bir Türkiye'nin en pratik neticesi, İsrail'in İran'ın batı hudutlarına kadar nüfuz alanını genişletmesinden ibaret kalacaktır. Her şeyi bilirsiniz de, bu kadarını olsun hesab etmiş miydiniz bakayım afacan yumurcaklar sizi!
Not: Genelkurmay'ın iki dillilik üzerine yaptığı açıklamanın muhtevasına katılıyorum, şekline ve üslûbuna itirazım var; bu konunun alay mevzuu yapılmasını doğru bulmuyorum.