“Elele Paşa”nın emrine(!) bak!..
Haftaya ve güne iyi başlamaya gayret ediyorum…
Nasıl başlarsa öyle gidiyor zira…
Ne yazık ki pek de iyi girmedim bu haftaya…
Düşünün; Pazartesi sabahı ve ben Anıtkabir’deyim!..
Hayır….
Aslında,
Anıtkabir’de oluşumdan değil de…
Yaşadıklarımdan dolayı fena haldeyim!..
Efendim,
Ara sıra uğrarım Anıtkabir’e…
Şöyle bir İnönü’den başlar, Atatürk’e doğru uzanır, turlarım…
Kilo almamanın şartlarından biri de günde en az 10 bin adım yol yürümekmiş ya;
Ferah ferah o tarafları adımlarım…
Anıtkabir’e ilgim malûmunuzdur;
O muazzam alandan çok daha rantabl bir şekilde istifade edilmesi için ne projeler geliştirdim de…
Kıymet bilen kim!..
Efendim;
Uzattım…
E, ihtiyaç…
Bazen ben de saçmalarım!..
Ne diyordum;
Anıtkabir’den girdim…
Doğruca tören alanına…
Şey töreni…
“TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) Elele Vakfı 12 yaşında.”
Bu vesileyle ziyaret…
Böyle yarı sivil toplum örgütlerine bayılıyorum…
Ne bileyim; yöneticileriyle birlikte olmak, efendim, darbeydi, Ergenekon’du, Savunma Sanayi alanında dışa bağımlılıktı… Dilimize ne düştüyse fikir alışverişinde bulunmak…
Bu arkadaşlarımızın ezberleyip on yıllar boyunca günümüze kadar getirdikleri kalıpları tekrar tekrar dinleyerek neşelenmek…
Hoş şeyler!..
Hani, “Gün iyi başlamalı” dedik ya…
Biraz şenlenelim güne iyi girelim diye, gittik Anıtkabir’deki törene…
Vakfın başında, Emekli Tümgenerallerimizden Bahtiyar Türker var…
Şöyle karşı karşıya geldik;
Hafiften kucaklaştık…
Lâkin, sizi temin ederim; öpüşmedik!..
Neyse buralar işin ayrıntısı, tören de teferruattan…
İşte;
Bir şeyler yazdı deftere ve sonra okudu…
Pek anlam veremedik.
Sonrasında…
Baktık bazı meslektaşlar dışarıda beklemekte…
Biz, VAKİT farkından dolayı ayrıcalıklı bir konumda, Paşamızla beraber yanlarına geldik…
Oraya kadar iyiydi her şey, biz de pek neşeliydik…
Sonra;
Bizim Muhabir Hasan, “Darbe günlüklerinden” filan bahsederek bir soru yöneltince…
“E, Yani güzel kardeşim” dedik;
“Sırası mıydı, biz buraya bunları konuşmak için mi gelmiştik!..”
Neyse, ok yaydan çıkmışsa eğer…
Battı balık yan gider!..
Paşa, bu darbe günlükleri meselesine girmemeyi tercih edecekti ki ne yapalım konu açıldı bir kere, müdahale ettik:
“Sayın Paşam;
Şu Ergenekon soruşturmasından başlasak… Ne diyorsunuz; bomba evler, ülkeyi karıştırmaya matuf eylemlere ilişkin davada sanık eski askerler... Ergenekon’un üzerine sonuna kadar gidilmeli mi sizce?..”
Nasıl soru ama?..
İşte, bu…
“Biraz neşelenelim hafiften stres atalım” diye gelmişken buralara…
Bak şu Muhabir Hasan Bey yüzünden bulaştığımız mevzua!..
Aksi gibi;
Paşamız da “sert” ve de “ters” çıkıyor…
Hani dese ki;
“Sonuna kadar gidilmeli…”
İşler düzelecek…
Hayır, öyle yapmıyor…
Aksine;
“Böyle Ergenekon mevzularıyla filan uğraşmamak gerektiğini, bunların dış oyun olduğunu!” filan söylüyor…
Dahası…
Lafı laikliğin tehlikede olduğuna getirdikten sonra suretiyle, ne anlama geldiğini çözmekte “zorlandığımız”(!) ifadeler kullanıyor:
“Allah’ın okuması var mı bilmem, ama yazdığını kimse bozamıyor!.. Bizi böyle oyalamaya çalışıyorlar. Ergenekon vesaire… Böyle şeylerle uğraşıp vakit kaybetmeyelim!..”
Hadi bakalım…
Biz bu;
“Ergenekonla uğraşmayalım” cevabını ne yapalım…
-Ne demek bu?..
-Niye uğraşmayalım?..
-Ne sakıncası var?..
-Kimler için sakıncası var?..
Yeni bir hafta ve ne güzel bir başlangıç değil mi?!.
Ergenekonla bitse, bir derece…
Bir de, mahkeme kararlarıyla sahih olduğu belgelenen darbe günlükleri var…
Birtakım adamlar, darbe planı yapmışlar…
Sayın Elele’nin pardon, Sayın Türker’in silah arkadaşlarının bulaştığı işler…
Tutamadık kendimizi,
O konuda da fikir beyan etmelerini rica ettik…
Buyur seyret:
-Bu da dış oyun!..
-Böyle işlerle uğraşmayın!..
-Darbeci aramayın!..
-Birtakım kişileri kötülemek hiç de iyi bir şey değil!..
-Böyle yapmayın!..
Ohooo…
“Ergenekonla uğraşmayın, darbe günlüklerini karıştırmayın!..”
Parlamenter sistemi ortadan kaldırmayı hedefleyen girişimlerin ortaya çıktığı bir ülkenin başkentinde gazete temsilciliği, köşe yazarlığı yapan bir adam bunlarla uğraşmayacak da ne yapacak?..
Hani Paşam; kurtarsa dükkân sizin de…
Yapamam…
Darbecilerin yakasını bırakamam!..
Ben bıraksam, okuyucum bırakmaz yakamı!..