Bakanlık ve Yargıtay
ÖNCEKİ akşam CNN Türk’te Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i, dün de basın toplantısında Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’i izledik. Bakan, tartışma yaratmak istemediğini söyledi. “Suçlamalar karşısında bunları açıklamak zorundayım” diyerek hâkim ve savcı alımlarının idari yargı tarafından yürütmeyi durdurma kararlarıyla nasıl engellediğini anlattı.
Bakan Ergin İstinaf Mahkemeleri konusunda yüksek yargının değişen görüşlerini de anlattı.
Yargıtay Başkanı Gerçeker de “Kimseye cevap vermek için konuşmuyorum” diyerek Bakanlıkla bir tartışmaya girmek istemediğini belirtti. O da sadece Yargıtay’a yöneltilen eleştirilere kendi açısından cevap vermekle yetindi: 2005 yılında Yargıtay’da 724 bin dosya vardı, bugün bu sayı 1 milyon 800 bin!
Bakan’la Başkan’ın tartışmadan sakınan üsluplarını umut verici buluyorum.
Ben de bu yazımda “şu haklı, şu suçlu” diyerek tartışmaları körüklemeyeceğim. Yargı ile hükümeti kafa kafaya vererek birlikte çözümler üretmeye teşvik etmek gerektiğine inanıyorum.
Neden gecikti?
Meselenin temelinde “dava patlaması” vardır. Nüfus artışı, şehirleşme, sosyal ve iktisadi faaliyetlerin çeşitlenmesi ve kültürel sorunlar gibi birçok sebepten, Türkiye suç ve dava patlaması yaşıyor.
Yargı mevcut yapısıyla bunun altından kalkamıyor.
İdeolojik saplantılar zamanında çözümler üretilmesini engelledi.
Hâkim ve savcıları hangi kurumun sınava alacağı, atamaları hangi kurulun yapacağı konusundaki büyük kavgalar, sürpriz yürütmeyi durdurma kararları malum...
Bugün bile “atama makamları”nın konumuna göre pozisyonlar değişiyor!
“İstinaf Mahkemeleri” bölge mahkemeleri niteliğinde olacağı için, “AB böyle bir projeye destek veriyorsa Güneydoğu bölgesinin Türkiye’den koparılmasına yardım ediyor demektir” diye konuşan ‘yüksek hukukçular’ oldu!
Halbuki dünkü basın toplantısında Sayın Gerçeker İstinaf Mahkemeleri’nin hızla kurulmasını istedi, hatta gecikilmiş olduğunu bile anlattı.
Artık saplantıları bir kenara bırakıp çözümler üzerinde konuşmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Bakanlık-Yargı diyaloğunun kurulması bu bakımdan fevkalade önemlidir, bunu teşvik etmek gerekir.
Hizbullah tahliyeleri
Dün bu konuyu 9. Ceza Dairesi Başkanı Sayın Mahmut Acar telefonla kendi zaviyesinden ayrıntılı olarak anlattı. Şöyle özetleyebilirim:
Dosya Başsavcılık’tan 26 Ekim’de 9. Daire’ye geldi. Öncelik vermedik değil, aksine verdik. Pek çoğu okunamayan 40 bin belgelik 25 sanıklı bir dava...
Ön incelemeye aldık. Dosya konusunda Başsavcılığın tebliğnamesinin sanık ve avukatlarına tebliğ edilmesi kanuni zorunluluk... Onların cevap hakkı var...
Sanıklar duruşma istemişler, duruşma günü vermek ve tebliğ etmek de kanuni zorunluluk.
Bunların hepsi yasal sürelere bağlı.
Halbuki Ankara dışındaki tebligatlar için PTT bir aydan kısa bir süreyi kabul etmiyor. Daha önceki bir tarihe gün veremezdik. Ocak’ın 7’sine geldik, hâlâ tebligatlar PTT tarafından tamamlanıp bize dönmedi!.. Bunları dikkate almadan dairemizi suçlamak yanlıştır...
Sayın Acar’ın açıklaması böyle. Tartışmaya girmiyorum.
Bugün sadece “alarm” vermek istiyorum. Çözümü bugüne kadar engellemiş olan önyargılardan arınıp AB standartları yönünde çözümler geliştirmede daha fazla gecikmeyelim. Yarın çok daha fena olacak çünkü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.