Önce gülelim sonra ciddîleşelim...
Kendisine itiraz etmeyecek “Evet efendim”ci ilâhiyatçıları da yanına alarak, îslâmî meselelerle ilgili program yapar görünen ve bu vesileyle zihinleri bulandırmaya çalışan bir hatun kişi var. Söylediğine göre çok da İslâmî kitap okumuş. Onun için olmalı ki İslâmî bilgisi bayağı geniş(!).
O kadar geniş ki, Ebû Hüreyre Hazretleri’nden bahsederken, “Peygamberin uşağıydı değil mi?” diyebiliyor. Hatta “Kur’an’da hadis olduğunu(!)” bile öğrenmiş. öğrenmiş de bunu bir programda DİB Yardımcısı Mehmet Görmez’e sormuştu. O da gereken cevabı verdi tabii.
Bu hatun, çok dinî kitap okuduğunu söyleyince zihnim 50 sene öncesine gitti. Anlatayım da gülün…
Adını vermeyeceğim gerçi de, Anadolu köylerinin birinden bir genç İstanbul’a okumaya gidecekmiş. Hazırlığını yapmış. Saçını da tıraş ettirmek istemiş. Berber yok. Annesi almış eline makası, kesmiş oğlunun saçlarını makasla. Anne berber değil. Nasıl kesecek? Basbayağı koyunun kıllarını keser gibi. Haliyle kafada merdiven basamakları gibi bir görüntü meydana gelmiş. Küçük delikanlı bu traşla İstanbul’a gelmiş. Köyden çıkmadan önce de tecrübeli yaşlılar tenbih etmişlermiş; demişlermiş ki, “Sakın İstanbul’da yabancı olduğunu bildirme. Orada adamı göz göre göre soyarlar yoksa. Orada İstanbullu gibi davran.”
İstanbul’a gelmiş. İlk günlerden birinde Sultanahmed parkında oturuyormuş. Birisi şöyle kendisini süzdükten sonra sormuş: Hemşehrim nerelisin? Köyde yapılan tenbihler bizimkinin aklında ya, açık vermemek için “Buralıyım” demiş.
Soran şahıs ne mi demiş: “Buralı olduğun zaten tıraşından belli.”
Bahsettiğimiz hatun çok dinî kitap okuduğunu söyleyince işte bu hatırıma geldi de epey güldüm ve “çok dinî kitap okuduğun Kur’an’daki hadislerle(!)” ilgili soru sormandan ve Ebû Hüreyre Hazretleri’nden bahsederken, “Peygamberin uşağıydı değil mi? demenden belli” dedim…
Aslında bunlar bizim için önemli olmadığı için bunlara güler geçeriz. önemli olan, İslâm hakkında konuşma mevkiinde GöZüKENLERİN tavırları. Zararlı olan, onların böyle câhilce konuşanları tasdik etmeleridir. Hem İslâm'ı bilip hem böylelerini tasdik etmeleri nedendir bilmem...
Abdurrahman Dilipak, 31 Mart 2008 tarihli yazısında Cezayir mahreçli şu haberden bahsediyordu: “Cezayir’de imamlık yapan Davud Lahdaba’nın Yahudi olduğunun ortaya çıkması ülkeyi karıştırdı. Müslüman bir kızla da evlilik yapan Lahdaba, gerçek anlaşılınca yok oldu.”
Böyle haberleri okuyunca insan dehşete düşüyor. Acaba Yahudiler sadece Cezayir’i mi seçtiler? Türkiye’de de Müslüman olmayan imamlar olabilir mi? Yoksa, canım bizim Türkiye’yle ne alıp veremediğimiz var deyip bizim içimize hiç ajan sokmazlar mı? Ya şimdiye kadar sokmuşlarsa???
Sokmuşlarsa sadece imamlıkla mı yetinirler? İmamlık bize yeter, vâiz ve müftülükte ne işimiz var derler mi acaba? Yoksa oralara da mı ajanlar yerleştirirler? Ya şimdiye kadar yerleştirmişlerse? Ya ilâhiyatlarımız… Oralarda da Yahudi veya Hıristiyan ajanlar var mı acaba? Ya varsa???
Değerli okuyucular! İslâm düşmanları Türkiye hakkında art niyet beslemezler diyorsanız rahat olabilirsiniz. Ya öyle değillerse!.. Art niyetli olmadıklarını söyleyecek bir babayiğit var mı peki?..
Müslüman gözüküp Müslüman hanımlarla da evleniyorlar. Oysa Müslüman bir hanımın Müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi câiz değil. Gâvurluklarını gizlemeleri onun için de şart…
Ne var ki, içimizde böyle ajanlar olabileceğini biz Müslümanlara kabul ettirmek adeta imkânsız. Bir kimse “Allah-Peygamber” diyorsa veya takke tesbihi varsa, biraz da Müslümanların içinde gözüküyorsa, artık kendisini emniyete almıştır. Onun hakkında ne derseniz deyin inandırıcı olamazsınız. İslâm düşmanları tam da bizim bu iyi niyetimizi istismar ediyorlar zaten.
Peygamberimiz’den beri 14 tane asır geçti. İslâm inanç ve ibâdetleri kitaplarda yazılı. Kitapları bir tarafa itip İslâm yeni gelmiş gibi, neye nasıl inanılması gerektiğini kendi anlayışına göre anlamaya çalışmak ve meseleleri ehil olmayanlar arasında tartışmaya açmak, söyler misiniz, NEYİN, HANGİ DüŞüNCENİN MAHSULüDüR? Bu kadarını da mı düşünemiyoruz değerli Müslümanlar bu kadarını da mı?..
Son olarak bir müjde: Tarlası mı vardır nedir, güzîde hatipleri iyi bulan Diyanet, 2000 senesinde The Marmara Oteli’ndeki toplantısında, o zamanın tıfıl ilâhiyatçısı Şahin Filiz’i konuşturmuştu. Filiz o zaman, “Hadisler kafa karıştırıyor” diyordu. Şimdi, “Kur’an-ı Kerim sek içilmez, yanında başka kaynakları da incelemek gerekir” diyor. “Sek” içkiyle ilgili bir kelimeymiş meğer. Müjde müjde! Şimdi doçent olan Şahin Filiz, şu anda Selçuk üniversitesi öğretim üyesidir… öyleyse haydi, talebe sayısı iyice azaldı diye ilâhiyatlara daha çok talebe alınması için mücadele edelim ve Filiz’lerin önüne daha çok talebe gönderelim...