Yargıtay-Danıştay ve Anayasa Mahkemesi
Meclise sunulmak üzere hazırlanan Anayasa Mahkemesi düzenleme tasarısı en üst temyiz mercii olarak bu mahkemenin görev yapmasını öngörüyor.
Bence arızalı bir tasarı.
Anayasa Mahkemesi’ni en üst düzey temyiz mercii yapmasından değil.
İki nedenle;
Birincisi, AK Parti bugüne kadar siyasi ve hukuki duruş olarak Anayasa Mahkemesi’nin esasa ilişkin denetleme yapmasından rahatsızdı.
12 Eylül’de yapılan referandumun konularından biri de buydu.
Oysa şimdi getirilmesi öngörülen düzenleme tam da bunu yapıyor ve yerel mahkeme ve Yargıtay veya Danıştay aşamasından geçmiş dosyaların esasına girip karar vermesini hedefliyor.
Burada ciddi bir çelişki var.
İkinci olarak, Yargıtay ve Danıştay’ın onlarca daire ve yüzlerce yargıçla yaptığı denetlemeyi Anayasa Mahkemesi bir daire ile yapmak zorunda kalacak.
Bu açık raportörlerle kapatılmaya çalışacak ve Anayasa Mahkemesi 500 küsur raportörün görev yaptığı bir kurum haline gelecek.
Üçüncüsü, referandum öncesi böyle bir düzenleme kamuoyu ile paylaşılmadı.
Kesin sonuca varmanın 10 yıllardan 20 yıllara ulaşacağı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmesinin fiilen imkansız olacağı bir düzenlemeden, bir durumdan bahsediyoruz.
İktidarda kim olursa olsun, tarafsızlığından kuşku duyduğumuz, devletçi olduğunu savunduğumuz bir yargı sistemiyle karşı karşıya kalmak durumundayız yani.
Bu çok iç açıcı bir durum değil açıkçası.
Türkiye kendi yargı geleneğini kendi yaratmış bir ülke değil.
Hukuk sistemimiz Batılı modeller üzerine kurulu.
Anayasa yargısında böyle önemli bir sapma yaşamamızın nedenini birilerinin açıklaması gerekiyor.
Burada bir çelişki var ve Türkiye insanının bir yolla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmesinin güçleştirilmesini anlamakta zorluk çekiyorum.
Türkiye’de tüm yargı düzeninin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının değiştirilmesi ve Anayasa Mahkemesi’ne yeni yetkiler tanınmasıyla düzeleceğine inanmak safdillik olur.