Başbakan nereye?
ARENA Stadı’ndaki protesto Başbakanın ve GS yöneticilerinin hiç beklemediği bir olaydı muhakkak... GS Başkanı Adnan Polat, derin bir üzüntüyle, stadın yapımında Başbakan’ın rolünü, hatta onun sayesinde yapıldığını anlatarak özür diledi.
Çirkin, kaba, kadir bilmez bir olaydı muhakkak.
Ama Başbakan bu olayı ve toplumun bazı kesimlerindeki hareketlenmeyi dikkatle okumalıdır...
Çünkü Başbakan önümüzdeki seçimlerde üçüncü defa iktidara gelecektir ve iktidarların üçüncü dönemi daima çok zorluklarla karşılaşır; evrensel bir kuraldır bu.
Hizmetin kısmeti
Staddaki hadise bana 1973’te Boğaziçi Köprüsü’nü hatırlattı. Sol köprüye karşı çıkmış, Demirel büyük siyasi zorluklara göğüs gererek köprüyü inşa etmişti.
Cumhuriyet bayramına yetiştirilen köprü 30 Ekim 1973’te görülmedik bir törenle açılmıştı, rahmetli Abdi İpekçi Milliyet’in iki tam sayfasını ayırmıştı köprü için...
İki ay sonra belediye seçimleri oldu ve İstanbul, Ecevit’in Belediye Başkanı Adayı Ahmet İsvan’a 67 gibi kimsenin görmediği oranda oy verdi!
Demirel şoke olmuştu tabii.
Ama demokraside, hizmet edenlere ebedi minnet olmaz, Churchille savaş kazandı, seçim kaybetti.
Elbette Arena’daki protestocular İstanbul halkının çok küçük bir kesimidir ve AKP İstanbul’da güçlüdür. Ama şu önemli: Bir iktidarın, çok büyük hizmetleri olsa da süresi uzadıkça muhaliflerin tahammülü azalır!
Siyaset bilimi kitapları yazıyor bunu.
2011 Haziran seçimlerinde Erdoğan yeniden iktidara gelecektir hem de yüzde 40’ın üstünde bir oyla... Ama “yüzde 42” var ya, onların tahammülü biraz daha azalmış olacaktır! Toplumu yönetmek biraz daha zorlaşacaktır!
Liberal eleştiriler
Kaldı ki “yüzde 58”in içinden de eleştiriler geliyor. Başbakan’ın reformlarını desteklemiş olan liberaller de onu otoriter söz ve davranışlardan sakınmaya davet ediyorlar.
“Ucube... Tekrar geldiğimde görmeyim” sözleri... Ertuğrul Günay’ın ortamı yumuşatma girişiminin karşılaştığı muamele!..
Mehmet Barlas da Sabah’ta “Ben Başbakan’ın yerinde olsaydım, ‘Kültür Bakanım bu konuda gerekli açıklamayı yaptı’ derdim” diye yazdı.
Öyle konuşsaydı ortalık sakinleşirdi.
“Tıksırıncaya kadar içiyorlar” üslubunun yerine “İsteyen serbestçe içiyor, sorun yok” gibi bir üslup daha şık olmaz mıydı?
Ortalık sakinleşirdi yine.
İtidal, hoşgörü, anlayış
Erdoğan’ın duygularını anlıyorum, çok yakınında bulunduğum Özal’da da vardı bu duygu: Gece gündüz çalışıyorum, şu kadar hizmet ediyorum, anlamıyorlar, engellemeye çalışıyorlar...
Ama adeta ‘siyasetin kanunu’dur: İktidar süresi uzadıkça muhaliflerin tahammülü, iktidardakilerin hoşgörüsü azalır!
Başbakan eminim “Tıksırma” sözünü içenlere öfkelendiğinden değil, içki üzerinden muhalefet yapılmasına kızdığından söyledi; ama tahammül etmeli, yumuşak dil kullanmalıydı.
“Evet, ucube dedim” diye konuşmasının sebebi de muhtemelen “geri adım” atmış gözükmemekti, güç ve kudret duygusuydu. Ama duygusunu kontrol etmeli, tartışmayı kapatacak bir dil kullanmalıydı
Peki, iktidar uzadıkça muhalif kitleler tahammülsüzleşmeye, iktidar da öfkelenmeye devam ederse nereye gideriz?!
Dahası, yeni anayasa tartışmalarında çok keskinleşecek olan kimlik kavgaları da buna eklenince ülke yönetilemez hale gelir diye çok endişe ediyorum.
Tarihe not düşmekten başka elimden bir şey gelmiyor: İtidal, hoşgörü, anlayış...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.