Çığlık (2)
6 Ağustos 2006 Pazar günü bu köşede yayınlanan yazımız "Çığlık" başlığını taşıyordu ve Alanya'dan bir okurumun hıçkırıklarını aktarıyordu. Özetle şöyle diyordu Hüseyin Ateş adlı okurum:
"Her şey 14 Mayıs 2002 akşamı saat 19.30 sıralarında başladı. Trafiğe kapalı yolda, hem de ters yönde seyreden bir otobüs oğluma çarptı. Oğlum bir hafta sonra öldü. Acımızı içimize gömdük. Ama yargı süreci, sonunda bizi isyan noktasına getirdi.
Mahkeme 2 yıl hapis verdi. Hem sürücüye, hem de yolun yapımından sorumlu kişiye. Dosya Yargıtay'a gitti. Karar: 'Otopsi yapan doktor yemin etmediği için cezanın bozulmasına!' Oysa oğluma otopsi yapılmamıştı. Çünkü organlarını bağışlamıştık.
Yerel mahkemeye iade edilen dosyayla ilgili hukuk komedisi, bugün de sürüp gidiyor.
Kazayı yapan belli, ölen belli, kazanın nasıl olduğu belli. Ama biz 4 yılda sonuç alamadık.
Bir önceki duruşmada dava 4 Ağustos 2006'ya ertelendi. Yargıç o tarihte adli tatilin başlamış olduğunu bilmiyor muydu? Tabii duruşma falan olmadı. Katil sürücünün polis marifetiyle getirilmesine karar verilmişti. O da görünmedi. Ve nöbetçi hâkim adli tatil sonrasına erteledi.
Bu nasıl yargı sistemi, nasıl vicdan ki, adalet bekleyen evladımızı 52 aydır toprağın altında kıvrandırıyor?
Her hafta oğlumun mezarına gidip 'Rahat uyu, adalet mutlaka yerini bulacak' diye yemin ediyorum, 'Türk hukuk sistemi sağlayamazsa, Allah huzurunda and içerim ki, suçluyu asla cezasız bırakmayacağım' diyorum.
Bu sistem 4 yılda bir trafik davasını sonuçlandıramıyorsa, birilerinin yardımıyla yargılama uzayıp gidiyorsa, adalet anladığımız anlamda yerini bulmayacaksa, hiç kimse aklıma düşenlerden beni sorumlu tutamayacak.
Böyle bir adaletsizlikten kimse sorumlu değilse, ben de değilim.
Senin canın yanmış, acından ağzına lokma, gözüne uyku girmiyormuş, oğlunun yaşıtlarını gördükçe gizli gizli ağlarmışsın; kimin umurunda?
Kendinizi 14 yaşında hayattan koparılmış bir çocuğun annesi ve babasının yerine koyun ve 'Adaletin yerine gelmesi için ne yapabilirim' diye sorun. Hatta bana akıl verin, yol gösterin ama sakın 'Adalete güven' demeyin."
Aradan 54 ay geçti. Bir başka hesapla, 1626 gün. Oğlunun acısından gözüne uyku girmeyen Hüseyin Ateş'ten dün yeni bir e-mail geldi. Aynen aktarıyorum:
"2006 Ağustos'unda köşenizde acımı dile getirmenizden bu yana bir şey değişmedi.
3 kez aynı cezaya mahkûm edilen kazanın sorumluları, Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesi'ndeki son temyizde 3 yıla yakın bekleyip zaman aşımına girdi. Şimdi ben hakkımı nerede arayacağım?
Kazaya neden olanlar idam cezası alsa bile oğlum geri gelmez ama hiç ceza verilemiyorsa kimi sorumlu tutmam gerekiyor?"
Ey yargı mensupları, ey adalet dağıtıcıları; her hafta oğlunun mezarına gidip "Rahat uyu, adalet mutlaka yerini bulacak" diye yemin eden babanın en katı vicdanları bile kanatacak bu sorusuna siz yanıt verin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.