“Ne yapmak istiyor, bu Vahit Erdem?..”
“Kapatma davasıyla Türkiye’yi uçurumun kenarına iten Başsavcısı’ya ek delil mi sunmak istiyor?..
Sayın Genel Başkanımız nasıl oldu da listenin tepesine yerleştirdi bu zâtı!..
Fransa’dan aldığı üstün hizmet nişanını iade etmeye yanaşmamasından dolayı soykırım destekçilerinden övgü alan bu zat…
Şimdi de, Başsavcı'yı mı memnun etmeye çalışıyor?!”
Akşam üstünün 5’i ve ben sabah 8’den beri, bunları dinliyorum!..
Bu türden tepkilerin dile getirildiği telefonlara cevap vermekten yoruldum…
Bana ne..
Onu listenin birinci sırasına ben mi koydum!..
-
Efendim… Mevzuyu takip etmişsinizdir mutlaka.
Sayın Başbakan göğsüne saplanmış hançerle dolaşıyorken;
ülke, mantığının zerresini kullananları hayretler içinde bırakan bir “yargı darbesi”nin pençesinde, inim inim inliyorken;
Tuttu AK Parti’nin (!) Kırıkkale Vekili,
Ve… Erdoğan’la arkadaşlarına bir hançer daha yerleştirdi.
AK Parti, dinî bir parti imajına sahipmiş ve kendisine oy vermeyen yüzde 53’lük kitleyi korkutmuş!
İsterseniz, olduğu gibi yansıtayım bir gazetede yer alan laflarını:
“Yüzde 47 oy aldık, ama yüzde 53 de alamadığımız oy var. Bu alamadığımız oylar içinde partimize yönelik çok büyük bir endişe var. Bu partinin dinî parti olduğu ve irticayı getireceği yönünde çok büyük endişe var. Endişe nereden kaynaklanıyor bakmak gerekir.”
Şuralara da bir göz atın lütfen: “Başörtüsü Türkiye için ne siyasi bir öncelik, ne dinî bir öncelik… (…) AKP’nin birtakım uygulamalarda hata yaptığını inkâr etmiyorum. Birtakım endişeler taşıyordum. Anayasa değişikliği vs… Dolayısıyla bir taraftan yara alacağımızı düşünüyordum, ama kapatma davasının açılmasını BİRAZ (!!!!!!) abartılı buldum!..”
-
“AKP’nin güçlü bir şekilde Meclis’e gelmesi, diğer partilerle temel konularda mutabakat yapma ihtiyacını ortadan kaldırdı. Mesela Cumhurbaşkanlığı seçimi…”
“Başbakan’ın seçim gecesi yaptığı konuşma, kamuoyunda müthiş bir rahatlama yarattı. (…) Fakat zaman içerisinde siyaset gerginleşmeye başladı ve mutabakat sağlanamadı.”
-
Evet efendim, özetle yansıttık…
Erdem, Başsavcı’nın kapatma davası açmakla “BİRAZ” (!!!!!) abarttığını; ancak AK Parti’nin de “Yüzde 53’lük kesime verdiği korkulardan dolayı” buna “BİRAZ” (!!!!!) da müstahak olduğunu öne sürmüş oluyor, özetin özeti.
Peki… Nedir yapmak istediği?
Kendisi, 5 yıl siyaset yasağı talep edilenler arasında değil ya..
AK Parti kapatılmış olsa, herhangi bir zararı olmayacak ya..
Yazının girişinde tepkilerini yansıttığımız AK Partililerin de sorduğu gibi,
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na ek delil (mi) veriyor acaba?”
Şimdi… Kapatma davasını açan Başsavcı, “AK Parti’nin laiklik karşıtı bir hareketi olduğunu ve kendisine oy vermeyen yüzde 53’lük kesimi endişeye sürüklediğini bizzat kendi vekilleri bile itiraf etmiştir” dese…
Ne olacak?..
Fena değil mi?
Birilerine böyle malzeme verilir mi?
Efendim…
üzücü tabiî. Lakin sürpriz değil!
Doğrusu, beklediğim bir gelişmeydi. Zira taaa üç sene önce…
Durun… Tam tarihini de vereyim: 5 Nisan 2005’te…
Bakın neler yazmıştım:
“Vahit Erdem AK Parti vekili.
Hayli rahatsız olduğu belli...
Meclis Kulisi’nde, lafı ‘ABD'ye kafa tutulmaz’ mevzusuna getirdi.
Etrafındakilerin de istifade etmelerine müsait bir ses tonuyla sordu:
‘Bizim Erdoğan, nasıl Başbakan oldu!..’
Böyle dedi,
Ve devam etti:
‘Resmi sıfatı iken Bush tarafından Başbakan gibi ağırlanmış olmasaydı,
Bush’tan böylesine iltifat görmüş olmasaydı,
Başbakanlık koltuğuna oturması mümkün müydü?
Bush yolu açtı, Başbakan o yoldan ilerledi, durum bundan ibaret!’”
-
Yaaaa, sevgili okuyucularım. Taaa o günlerde,
Hem de bir dolu AK Partili vekilin ve bir gazetecinin önünde, Başbakan’a böyle hücum ediyordu Vahit Erdem.
Peki, neydi derdi? Erdoğan’ın o koltuğa ABD desteği ile oturduğunu “öne sürme” ihtiyacını neden hissetmişti?
O da…
üç sene evvel kaleme aldığım söz konusu yazıda yer bulan şu sözlerinde:
“Sen ABD’ye birtakım taahhütlerde bulunuyorsun… Adam, (Bush) hazırlığını ona göre yapıyor… Sonra da bir tezkereyi geçirmeyi beceremiyorsun!..
Ve hâliyle bedel ödemeye başlıyorsun!..”
O gün, bunları söylemek suretiyle ABD’nin mesajlarını verdi Erdem.
Ben de kaleme aldım. Bir anlamda, inceden uyarıydı bu, Sayın Başbakan’a..
“Her an hançerleyebilir” anlamında!
İşte o vekil, şimdi, tam da bu kritik aşamada, “Dava açılmasını fırsat bellemişçesine” hançerlemişse...
Sürpriz bunun neresinde?
Ha bu arada, Hürriyet’e filan, “muhatabı aramaya ihtiyaç hissetmeksizin haber yapmasından dolayı” yüklenirken, aynı hataya mı düştük acaba?
Ya Vahit Erdem bütün bunları dememişse!
Unutulmasın ki; biz Vakit eğitimliyiz. Allah’ın izniyle öyle bir duruma düşmeyiz. Arkadaşımız Aslan Değirmenci dün uzun uzun konuştu kendisiyle.
Kırıkkalelilerden gelen, “Başsavcı'ya ek delil mi sunuyorsunuz?” sorusunu bile aktardı.
çok yazık, Erdem, oralı değil... AK Parti’nin “kapatma davasını” hakkettiğini söyleyecek noktaya geliyor, adeta.
Söylediklerinin arkasında olduğunu ısrarla belirtiyor.
“Peki, o zaman, böyle bir partiden aday olmanızın sebebi neydi?
Bunları medyayla paylaşacağınıza, Başbakan’ın yüzüne karşı söylemeniz daha ahlâkî bir davranış olmaz mıydı?”
Vesaire.. Sorular karşısında gayet rahat, “Bildiğimi okurum” tavrında…
-
Erdem, sözlerinin arkasında…
Tekrar edelim: Başsavcı’nın “pek de haksız olmadığını” söylemiş oluyor, özetle.
Yüzde 53’lük kitle, AK Parti’den endişe etmekte haklı imiş!
Bunu söyleyen, Bir AK Partili imiş!..
Ve bu AK Partili, Meclis’e, “birinci sıradan aday gösterilmek suretiyle” gelmiş!..
Eee, ne diyelim, Sayın Başbakan’ın sıkça dile getirdiği bir temenni vardır; iyisi mi onunla bitirelim:
“Hayırlı uğurlu olsun!..”