Danıştay günah galerisi mi?
Adalet mülkün temelidir sözü devlet yönetimleri için son derece önemlidir.Adaletin olmadığı veya geciktirildiği yerlerde ise zulüm egemen olur.Bu zulümler hem bireysel hem de toplumsal barışı olumsuz etkiler.
İslami açıdan bakıldığında en büyük zulüm şüphesiz alemlerin Rabbi olan Allah’ı(cc.) kabul etmemek veya ona zat,sıfat,fiil ve hükümlerinde ortak koşmaktır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle bu gibi tavırlar ekber günahtır.Bir de kebair olan yani Riba,zina,hırsızlık,alkolizm,gıybet, gasp ve kul hakkına saldırı gibi büyük olan günahlar vardır.Bunlar aynı zamanda kebair zulümdür.
Şerefli bir varlık olarak en güzel tasarım ve en güzel donanımlarla yaratılan insanların doğuştan sahip olduğu temel hak ve hürriyetleri vardır.Yaşam hakkı,inanç ve ibadet hakkı,seyahat hakkı,eğitim hakkı gibi insana özgü temel haklar asla engellenemez.Bu gibi temel ilkeleri ortadan kaldıranlar veya engellemeye çalışanlar büyük bir insanlık suçu işlemektedirler.
Son günlerde vatandaşları en çok rahatsız eden zulümlerden birisi de Ales sınavlarıyla ilgilidir. Bu sınavlara başörtülü girmenin anayasaya ve yasalara aykırı olduğu ve dolayısıyla iptali şeklindeki Danıştay 8.dairesinin kararı kamuoyunda büyük bir tepki topladı.
Bu kararın Eğitim İş adlı sendikanın müracaatı ile alınması ise toplumu daha da üzmüştür.Zira eğitim özgürlüğü ile ilgili her konuyu savunması gereken bir sendika tam tersini yapmış ve baskıcı ve yasakçı bir tavır sergileyerek bir bakıma kuruluş felsefelerini deşifre etmiştir.
Sendikal faaliyetler konusunda takındıkları tavır tamamen ideolojik olan Eğitim İş’in,inançlı insanlarla ilgili olarak yaptığı hemen hemen bütün icraatları antidemokratiktir ve ideolojik şovenizm sayılmaktadır.Eğitim İş ve şürekası olan diğer sendikalar da Eğitim özgürlüğü yerine sahte laikliği kendilerine referans yaparak halkın inanç değerleriyle adeta savaştmaktadırlar.
İslam Dini inanç ve diğer temel haklar konusunda muhteşem özgürlükler getirirken biz de çoğu kez tam tersi yapılmakta ve zaman zaman bazı teşkilatlar millete rağmen insan haklarına aleni olarak saldırmaktadır. Ve yine demokrasi ve laiklik edebiyatını kullanarak özgürlüğe meydan okumakta ve ısrarla yasakları savunmaktadır. Tabi bu yasaklar sadece inancının gereğini yapanlara uygulanmaktadır.Müslümanlarla ilgili her konuda yasakçı tavır sergileyenler sigara veya içki ile ilgili olunca hemen feryadı basıyorlar ve sivil diktatörlük geliyor diye kamuoyunu yanıltıyorlar.Sadece bu tür davranış bile onların çifte standart karakterini yansıtmaktadır.
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir özdeyişini sanki hiç duymamışlar gibi davranan ve adeta fikir,irfan ve vicdanı esir olmuş bir eğitim sendikasının müracaatı millete yapılan büyük saygısızlıktır.Hele söz konusu eğitim sendikasının Danıştay’dan çıkan bu kararı başarı gibi algılamaları fevkalade yanlıştır.Özgürlüğe yasak gelmesi ile sevinç naraları atanların evrensel hukuk ilkelerine bağlı olmadıkları ve aslında zahiren olmasa da cripto din düşmanı oldukları kuvvetle muhtemeldir.
Adı ne olursa olsun bütün işçi veya memur sendikalarının özellikle de eğitim sendikalarının asıl görevi hukuk ve özgürlük olması gerekirken bizdeki bazı sendikacılar teoride eğitimin sadece felsefesini yapmakta ama icraatta ise adeta proleterya diktatörleri gibi din düşmanı takılmaktadır. Eğitim İş veya Eğitim Sen gibi teşkilatların kuruluş amaçları birbirine oldukça benzemektedir. Neredeyse tüm eylem ve söylemlerinde din düşmanlığı yansımaktadır.
Demokrasi ve özgürlüğün oldukça yayıldığı ve özgürlük için halkların Afrika kıtasında bile uyandığı bir dönemde başörtülü öğrencilere yasak koymak ,bunu daha da genelleştirmek ve hukuk adına yapmak fevkalade çirkindir.
Hukuku katledenler ve skandal karara imza atanlar sıradan insanlar olsa bir dereceye kadar mazur görülebilir ama hukuk bilgisi almış hem de bu konuda yüksek yargıya kadar çıkmış olanların bu çirkinliği yapması hem Türk milleti adına hem de insanlık adına büyük bir talihsizliktir.
İnsanlar bireysel tercihlerini kullanıp istedikleri inanca,düşünceye sahip olabilir ve bu vicdani kanaatlerini her zaman ve zeminde açıklayabilirler ve isterlerse pratiğe döküp uygulayabilirler.Bu bağlamda söz konusu kişiler ayıplanamaz ve kınanamazlar..Bu zaten sosyal ve hukuk devletinde her kişinin doğal hakkıdır ve anayasa teminatı altındadır.( md.24)
Ama bazı insanlar hem inanmıyor hem inananları engelliyor.Tıpkı Hz.Musa (a.v)dönemindeki gibi.Musa Aleyhisselam kendi dönemindeki zulmün mimarlarına ve onların şürekasına sesleniyor ve diyor ki.”İnanmıyorsanız hiç olmazsa beni rahat bırakın”(Duhan Suresi 21)Görüleceği gibi Hz.Musa dönemindeki müşrik mantığı ile günümüzdeki mantık neredeyse aynı.Ve basiret gözüyle bakıldığında Hak-batıl mücadelesi bütün hızıyla devam ediyor..
Başörtüsü yasağı konusunda hukukun üstünlüğüne bağlı ve karizmatik bilim adamlarından tabi ki tepkiler geliyor.Danıştay’ın Ales sınavları ile ilgili olarak getirdiği yasağa üzülenler olduğu gibi sevinenler de vardır.Ve onlar yani yasağın devam etmesinden keyif alanlar özellikle 28 şubatçı zihniyet ile E.T.Ö’ye taşeronluk yapanlar veya en azından o cuntacı zevata sevgi besleyen ideolojik akrabalardır.
Başörtüsü yasağı konusunda Prof.Dr.Ergun Özbudun hocamızın son derece isabetli olan sözleri görüşlerimizi teyid eder mahiyettedir.Öyle diyor sayın Prof.Dr. Özbudun:”Danıştay,kanunların kendisine vermediği yetkiyi kullanarak ideolojik bir karara imza atmıştır.Yeni anayasanın yapılmasını beklemeden giyim kuşam serbestisi konusunda kanun çıkarılabilir.T.B.M.M harekete geçmelidir.Bu manasız kararı aşmanın başka yolu yok.İptale karşı Anayasada buna engel olacak bir hüküm getirilmelidir.Bu yasak topyekün ortadan kaldırılmalıdır.”
Eğitim ve öğretimle ilgili olması gereken ve tüm insanların temel hak ve özgürlüklerini savunması gereken bir sendika ve yüksek yargı adeta Lord Gürzon’un taşeronluğunu yapmakta ve inanan insanların eğitim haklarını ısrarla engellemeye çalışmaktadır.
Çünkü Gürüz ve Teziç dönemlerinde yüksek öğretim ile ilgili her türlü düzenleme yetkisi Y.Ö.K’e aittir diyen yüksek yargı,şimdi tam zıddını yapıyor ve Y.Ö.K’ün elindeki yetkileri cripto hukuk manevraları ile almaya çalışıyor.Böyle olunca Analitik ve insaflı düşünen vatandaşlar da doğal olarak soruyor ve diyor ki:Danıştay,yüksek hukuk merkezi mi yoksa günah galerisi mi?
Zira Danıştay’ın başörtüsü konusunda şimdiye kadar verdiği kararların çoğu adeta hukuk katliamıdır ve günah unsuru ile dopdoludur.Danıştay’ın verdiği skandal kararlara sevinenler sadece deist düşünceli insanlardır.
Bir benzetme yapılacak olursa İnanan insanlara yapılan bu zulümlerle antik Mısır hükümdarı Firavun’un yaptığı zulümler neredeyse aynı.Zira Firavun”Benden başkasını ilah edinirsen ant olsun ki seni zindana atarım” diye tehditler savurmuştu.(Bkz.Şuara Suresi 29) Antik Mısır diktatörü Firavun’un bu baskıcı ve tehditkar sözleri ile günümüz laikçiler arasında ne fark var.?
İnanan insanları hassaten başörtülüleri yıllarca eğitim ve öğretim hakkından kasten mahrum edip umutlarını yıkan ve onlara psikolojik travmalar yaşatan ve onları yıllarca ağlatan sahte demokratlara ise şunları söylemek gerekir. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
SONUÇ: Muharref laikliği kalkan yaparak insan haklarına saldıranlar yanlış yapmaktadırlar. Bu yanlışlıkları katı ideolojik gerekçelerle devam ettirmek ise daha büyük bir ayıptır.Kavramları put haline getirmek ise fevkalade çirkindir.Şu unutulmamalıdır ki temel insan hakları ucube laiklikten daha önemlidir.Zararın neresinden dönülürse faydalıdır.Hem bir insanın kıyafeti ile mevcut yasalar çelişiyorsa orada değişmesi gereken kıyafet değil yasalardır.Kollektif bir nevroza dönüşen bu başörtüsü yasağına öncelikli olarak siyasilerin acil ve radikal çözüm bulmaları gerekir.
Peygamber Efendimiz(s.a.v) bu ve benzeri konularla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır.
“Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin.Buna gücü yetmezse diliyle,buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin.Bu ise imanın en zayıf şeklidir.”(Keşf’ül Hafa 2/2485) Bu Hadisi Şerifte hem devleti yönetenlere hem alimlere hem de mümin olan herkese mesaj vardır.Tabi ki görene.Köre ne.