Ruhsal tsunami ve tribünlerdeki şarapçılar

Ruhsal tsunami ve tribünlerdeki şarapçılar

Yüce Allah’ın birçok üstün donanımlarla ve ahseni takvim üzere yarattığı insan,eğer yaratılış amacını kavrar(1) ve biyo-psiko-sosyal yaşamını bu fıtrata uygun olarak devam ettirirse hem birey hem de toplumlar huzur bulur.Aksi halde bireysel ve toplumsal ahlak erozyonu oluşur ki bu da insanlık alemi için büyük bir fesad sayılmaktadır..
Hem iyilik hem de kötülük duygularını potansiyel olarak insana veren Allah Teala,iyilik duygularının egemen olması için insana akıl vermiş hem de peygamber ve kutsal kitaplar göndermiştir.İnsana verilen üç büyük kuvvet vardır.Eğer bunlar itidal üzere kullanılırsa Rabbani bir yaşam tarzı elbette oluşur ve hem birey hem de toplumlar güven içinde olur.Aksi halde fıtrat bozularak hem ekolojik denge yıkılır hem de insani değerler.Bu üç kuvvet şunlardır.Kuvvei akliye,kuvveyi şeheviye ve kuvveyi gazabiye’dir.Yani akıl,şehvet ve öfke kuveti.
Yüce Allah’ın rızasına uygun olarak ve itidal çerçevesinde kullanıldığında bu ve benzeri yetenekler ve kuvvetler insanı üstün bir konuma getirirken tersini yapmak ve haddi aşmak insanı Esfeli safilin dercesine yani en sefil dereceye düşürür. Akıl ve şehvet duygusunun ötesinde insana verilen öfke duygusu ise kontrol edilmediğinde adeta tusunami misali insanların zihinlerini kaplar.Bu şekilde oluşan ruhsal tusunami de yer yer cinnet halini alır ve toplumları hızla manevi yıkıma gönderip ahlaksızlık denizinde boğar.
Son dönemlerde dünyanın çeşitli yerlerinde ve özellikle ülkemizde meydana gelen terör katliamları,cinayetler, kan davaları,spor faaliyetlerinde şiddet ve benzeri agressif birçok faaliyet ne yazık sosyolojik bir cinnet gibidir.Bilim adamlarını ve temiz akıllı birçok kişiyi rahatsız eden bu gidişat elbette ki toplumsal gerginliği artırmaktadır.Sık sık tv ekranlarında veya yazılı medya organlarında haberi verilen bu çılgınlıkların sebebi nedir.Esasen bu konulara vurgu yapmak gerekir.İster sosyolojik isterse etnik ve siyasal sebeplere bağlı olsun yapılan tüm katliamlarda ve sportif provokasyonlarda tsunamiye dönüşen öfke seli vardır.



Sportif faaliyetlerde esas amaç,dostluk,kardeşlik ve centilmenlik olmasına rağmen ne yazık ki tam tersi durumlar açığa çıkmakta ve özellikle futbolun oynandığı stadyum tribünlerinde maç izleyenlerin bir kısmı kulüp fanatizmi içinde kalıp alkollü vaziyette maça gitmektedir.Hal böyle olunca maç öncesi ve sonrası bu alkoliklerin kontrolsüz davranışları ve saldırgan tutumları toplumda büyük tedirginliğe neden olmaktadır.Psikolojik ve intellektüel yetenekleri dumura uğratan ve şeytanın pisliği olan alkolle maça gidenlerde tabi ki zerafet ve diğer ahlak kuralları pek bulunmaz.Böyle şarapçı kafaların doldurduğu tribünler bir spor müsabakası değil de adeta savaş alanı görüntüsü vermektedir.
Dünyanın her yerinde şarapçı kafayla maça gidenler olabilir ama halkı Müslüman olan bir ülkede böylesi insanların yoğun olması hem utanç vericidir hem de spora olan ilgiyi de aslında azaltmaktadır.Pikniğe veya eğlenceye gider gibi bir hava oluşturulacağına bunun tam tersi bir kaotik hava oluşturanlar ve tüm spor müsabakalarında ve özellikle futbol tesislerinde şarapçı ve mazotçu kafayla halkı tedirgin edenlere çok şiddetli yasal işlem de uygulanmalıdır.Bazı toplumlarda bu tür spor müsabakalarına ailece gidildiği halde Türkiye’de zıddı olmakta değil ailece stadyumlara gitmek maçın yapıldığı günlerde bu şarapçı sokak magandaları yüzünden insanlar neredeyse sokağa bile çıkmak istemiyorlar.
Stadyumlarda yaşanan şiddet,ülkelerin yapısına ve futbol anlayışına göre değişiyor.Mesela İngiltere’de insanlar sosyal yapının zafiyetinden ve işsizlik oranlarının yüksekliğinden dolayı hırslarını stadyumlarda dışa vuruyorlar.İtalya’da futbol çoğu kez faşizm ile kaynaşmış durumda .
Futbolda maç süresi 90 dakika ama maç öncesi ve sonrası yapılan yorumlar,tartışmalar ve toplumsal eyleme dönüşen agresif olaylar ne yazık ki 90 dakikadan fazladır.Görünüşte spor amaçlı atılan nice slogan kontrolü zor olan kitle psikolojisi yüzünden siyasal ve politik tartışmalara da neden olabilmektedir.İsviçreli sanat organizatörü olan Klaus Littman, 2006 dünya kupası sonrası Basel şehrinde açtığı sergi ile futbolun içerdiği şiddet ve çirkin yüzü dünyaya sunmuştur.Bu sergideki en dikkat çeken vahşetlerden biri de elbetteki Belçika’nın Brüxel kentindeki Heysel stadı faciasıdır.29 Mayıs 1985 yılında Avrupa Şampiyon Külüpler maçına çıkan Liverpool ile Juventus taraftarları arasında çıkan tartışma ve kavga İngiliz taraftarlarının ve özellikle holiganların İtalyan taraftarlara saldırmasıyla başladı.Çıkan panikte stad duvarlarından biri çökünce 38 italyan ve bir Belçikalı öldü.Tarihe futbol faciası olarak geçen bu olay sonrası Heysel stadyumunu adı da kral Baudouin adına dönüştürüldü.
Spor ahlakına hiç yakışmayan futboldaki şiddet ne yazık ki sadece mazide kalmamıştır. Günümüzde 17 yaş altı futbolcu gençlere kadar sirayet etmiştir.Toplumun ar damarını çatlatacak kadar çirkinleşen bu şiddet olaylarının elbette birçok sebebi vardır.Ama oluşan her türlü şiddet ve provokasyonların Din sosyolojisi ve din psikolojisi açısından en önemli iki temel sebebi vardır.
.
a-Hazırlayıcı sebepler
b-Kamçılayıcı sebepler
Hazırlayıcı sebeplerin başında elbette ki Allah sevgisi ve peygamber sevgisinin yeterince olmaması veya din eğitiminin arzu edilen düzeyde olmaması. gibi nedenler ön plandadır. Zira Allah’tan hakkıyla korkan ve utananlara Allah(cc.) Furkan yeteneği verir.(2) Furkan yeteneğine sahip olan bir insan değil bir başka insanı öldürmek karıncayı bile öldürmekten çekinir. Çünkü bir insanı haksız yete öldürmek sanki tüm insanlığı öldürmek gibi büyük suçtur.(3)Kur’an-ı Kerimdeki bu mesajları bilen basiretli insan hiç öfke seline ve tusunamisine maruz kalır mı? Elbette hayır..Zira fiziksel ve ekolojik tusunamiyi önlemek insanı aşar ama ruhsal tusunami ve öfke denizini kontrol etmek elbette mümkündür bu da Kur’an ve Sünnet’in hayata uygulanmasıyla gerçekleşir.
Bir adam peygamber Efendimize (s.a.v) gelerek “Bana nasihat et”dedi. Peygamber Efendimiz ona:”Öfkelenme” buyurdu. Bunun üzerine o adam tekrar Peygamber Efendimizden tekrar nasihat etmesini istedi. Her defasında Peygamber Efendimiz o adama “Öfkelenme”buyurdu.(4)
Kamçılayıcı sebeplerin başında da elbette medya organları gelmektedir. İstisnalar hariç medya organlarının büyük çoğunluğu fahşa, münkerat ve adam öldürme ve yaralama proğramlarıyla dopdoludur.RTÜK’e yapılan şikayetlerin çoğu da bu sebepler yüzündendir.Asıl büyük tehlike işte budur.Prof.Dr. Mustafa Ağırman hocamızın özellikle vurgu yaptığı gibi “Dünyanın ve Türkiye’nin en büyük meselesi ahlaki tahribattır,çöküntüdür.” Bu tahribatın sebep olduğu negatif öfke seli ister istemez tribünlere de yansımaktadır.Ayrıca Gerek kulüp taraftarları gerekse spor yorumcuları ve gerekse işi kumar sektörüne dönüştüren karanlık ruhlu insanların da bu şiddette etkisi vardır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Bilim ve teknolojinin gelişmesi elbette güzeldir ama sadece bilim ve teknoloji yetmez.İnsan teknolojiyi bir amaç olarak değil,hayatı kolaylaştıran ve yaratılış gayesine hizmet aracı olarak kullanmalıdır.Dolayısıyla insan teknolojik gelişme ile değil asıl ruh ve ahlakıyla inkişaf etmelidir.Ahlakı fıtrata uygun olarak terakki eden insanlar ise yaşamın her alanında olduğu gibi tribünlerde de nezaket ve centilmenlik ahlakını yansıtırlar.Aksi halde Kur’an-ı Kerimde de belirtildiği üzere karada ve denizde insan eliyle oluşan fesad çıkar.(5)

Dipnotlar:
1-Müminun Suresi 115,Zariyat 56
2-Enfal Suresi 29
3-Maide Suresi 32
4-Ayet ve Hadislerle İslami Hayat,2/159-160
5-Rum Suresi 41

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi