Medeniyet araştırmaları
Türkiye, yaşadığı ‘medeniyet’ şokundan kurtulamadan veya sırtını döndüğü kendi medeniyetiyle bile gerçek ittifak yapamadan medeniyetleri bir araya getirmek gibi kürevî bir projeyi ve İslâm medeniyetini temsil etmeyi üstlendi.
Hatırlanacağı gibi, Bernard Lewis’in akıl hocalığında Samuel Huntington, daha sonra kitaba dönüştürdüğü makalesinde özetle şöyle demişti: “Dünyadaki zıtlaşmalar, sürtüşmeler ve kavgalar artık dinlerin temsil ettiği medeniyetler arasında olacaktır. Bu bağlamda en çok ön plana çıkan medeniyet İslâm medeniyetidir. İslâm medeniyeti Konfüçyüs (çin) medeniyeti ile el ele verip Batı medeniyetine savaş açacaktır.”
13 Kasım 2006 tarihli 62 sayfalık Medeniyetler İttifakı’na dair Yüksek Düzeyli Grup raporu (www.unaoc.org) ise şöyle başlıyor: Dünya tehlikeli boyutlara varan bir dengesizlik içindedir. Geçtiğimiz yüzyıl birçoğuna eşi görülmemiş gelişme, refah ve özgürlük getirmiştir. Diğerleri için ise bu dönem ezilme, aşağılanma ve mahrumiyet anlamına gelmiştir. Dünyamızda büyük eşitsizlikler ve dengesizlikler bulunmaktadır. Dünyamızdaki en zengin üç kişinin gelirleri en az gelişmiş ülkelerin toplam gelirlerinden daha büyük, modern tıp her gün mucizeler keşfetmesine rağmen her yıl 3 milyon insan önlenebilir hastalıklardan ölmekte, insanoğlu evrenin derinlikleri hakkında öncesine nazaran çok daha fazla bilgi sahibiyken 130 milyon çocuk temel eğitimden mahrum kalmakta ve çok taraflı düzenlemeler ve kurumların varlığına rağmen uluslar arası toplum çatışma ve soykırım karşısında çaresiz kalmaktadır. İnsanlığın büyük bir kısmı için yokluk ve korkudan uzak yaşayabilme özgürlüğü, hiç olmadığı kadar erişilmez gözükmektedir.”
2005 senesinde bir Birleşmiş Milletler (BM) inisiyatifi olarak başlayan ve Türkiye’nin de eşbaşkan olduğu Medeniyetler İttifakı projesi, yukarda alıntıladığım paragrafta geçen olumsuzlukları gidermek için medeniyetler arasında iletişim kanalları açmak, köprüler kurmak amacıyla ortaya atıldı.
özü itibariyle bu projeye kimsenin bir diyeceği olmaz, olmamalı. Ancak başlatıldığı tarihi konjonktür, bu kürevî ‘çocuğun’ pek çok şaibeyle doğmasına sebep oldu. 11 Eylül sonrası İslâm dünyasına yönelik yürütülen askerî, siyasi ve psikolojik operasyonların sahneye konulduğu bir zaman diliminde filizlendirilmeye çalışılan Medeniyetler İttifakı projesi, üzerindeki her türlü ‘siyasi’ soru işaretine rağmen, mensubu olduğu medeniyeti tanıyan, bilen, kendine güvenen hiç kimse için de korkutucu olmamalı. Aksine fırsat gibi değerlendirilip bir medeniyet sıçraması yaşayan İslâm dünyasının değerlerini muhtaç olan diğer medeniyet mensuplarına aktarmanın vasıtası gibi de telakki edilmeli.
Cuma günü, Bahçeşehir üniversitesi bünyesinde Prof. Dr. Bekir Karlığa başkanlığında Medeniyet Araştırmaları Merkezi (MEDAM) kuruldu. Hatırladığım kadarıyla Bilim Sanat Vakfı (BİSAV) bünyesinde de benzeri bulunan merkezin konuyla ilgili toplantılar düzenlemesi, kitap ve belgeseller yayınlaması hedefleniyor.
Devlet Bakanı Mehmet Aydın, merkez açılışında “Medeniyetler İttifakına Doğru” başlıklı bir konuşma yaptı ve bu projenin öncelikle ‘ne olmadığı’nı anlattı. “Medeniyetler İttifakı, bir medeniyetin diğeri tarafından ilhak edilmesi demek değildir” diyen Aydın, bunun bir dinlerarası diyalog projesi ve başka bir projenin (Büyük Ortadoğu Projesi gibi) yan kolu da olmadığını ifade etti. Aydın’a göre, bu proje, Bernard Lewis, Samuel Huntington tarafından ortaya atılan ‘Medeniyetler çatışması’ iddialarının da antitezi olarak ortaya çıkmadı ve iki kutuplu yani İslâm ve Batı arasında sıkışan bir proje de değil…
Bunlar güzel. Projenin bizim için nirengi noktasını Ahmet Taşgetiren bir vakit şöyle yazmıştı: “Medeniyetler İttifakı gibi bir şeyin, uygarlık iddiası açısından eşit iki oluşum arasındaki ilişkiyi anlatması lazımdır. Yoksa, birisi kendisini “Son uygarlık”, “Tarihin sonu” gibi gören, ötekine de uygarlık iddiasının ispatı için imkân tanındığı gibi bir durum, gerçek bir ittifakı getirmez.” (Aksiyon, Ocak, 2008)
Problem burada ama bu müşkil, bu tür girişimlere ‘öcü’ gibi bakmamızı gerektirmez. çünkü krizler ancak gerçekçi bakış açılarıyla yönetilebilir. Gerçek de dünyanın çok küçüldüğü ve eğer iyi çalışılır, istenilir ve inanılırsa doğru ve hak bir mesajın yahut bir medeniyet değerinin tüm dünyaya kolayca anlatılıp yayılabileceğidir. Bunun için, riskleri ve tehlikeleri büyük her teşebbüs, fırsatları ve imkânları da içinde barındırır.
Projeyi büyük bir fırsat olarak gören Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu da projenin başarısını şu şarta bağlıyor: “Mutlaka bunun felsefî ve tarihî arkaplanının doldurulması ve belki de Türkiye’nin bu perspektifte tarih bilincini yeniden uyandırması, tarih bilincini yeniden inşa etmesi gerekir. Yoksa diplomatik ve konjonktürel bir alanda kalabilir.” (Küresel Bunalım, s. 198, Küre Yay.)
Yeni bir medeniyet uyanışı yaşamak ve gerçekleştirmek istiyorsak, öncelikle siyasilerin klişelerinden ve önyargılı değerlendirmelerinden uzak durup, sağlıklı bilgilere dayanan fikirlerle, mevzunun künhüne nüfuz edip ilmî tahliller peşinde koşmayı öğrenmemiz lazım. Fikrî ve ilmî istibdatlara inat, alabildiğine sorma, merak etme ve sorgulama vakti şimdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.