Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

İçimden yazı yazmak gelmiyor

İçimden yazı yazmak gelmiyor

Kimse ‘niçin’ diye sormasın, ben de bilmiyorum sebebini..
Her gün sabaha bulutlu hava ile uyanıyorum. Bugün rahmet yağacak diye bekliyorum, hayır yağmıyor.
Rahmet bize mi küstü acaba?
Yoldaki işaretlere bakınca gerçekten Rahmet küsmesi görüyorum.
Yalancı pehlivanlar gibi ahkam kesmek istemiyorum.
Muhtemelen bahar sendromudur yaşadıklarım. Her mevsimin kendi özellikleri, güzellikleri ve çirkinlikleri vardır. Yeni ve en güzeli ve en sevimlisi ilkbahar mevsimidir.
Biraz ara verip değerli bir dostumun Erzincan’dan gönderdiği şiiri sunuyorum sizlere:
SUçLU...
Arzuhal eyledim en son halimi
Var gibi gördüler, hiçtik efendim
Memleket sevdası büker belimi
Zehir de verseler içtik efendim.
-
Yıllarca bol kese nutuk dinleten
Meydanda savurup sonra inleten
Makama çıkınca kafa demleten
Her çeşit çobanı seçtik efendim
-
Atlara karışmış kurtların izi
Uçurduk kuşları, bozduk perhizi
Fırtına koparan derin denizi
Bilmeden sandıkla seçtik efendim
-
Toprağa sevdamı dediler yaya
Kanımda dolaşır yüzyıllık maya
Başımı paralar kültürlü kaya
Kavgasız yaylaya göçtük efendim
-
Eğilip büküldü-yoruldu kalem
İleri gidince vuruldu kalem
Mazlumun yüzüne kırıldı kalem
Kimlerin gözünde ..... efendim
Metin Yıldırım
Ben darda kaldığım zamanlar bir güzel şiir yetişir imdadıma.
Yine öyle oldu herhalde.
Şiiri hem okudum, hem yazdım ve bir miktar rahatladım.
Bulutların tamamı gittiler gidecekleri yerlere
Ankara istikametinden yeller esiyor biteviye.
Hangi cihetten estiğini dahi seçemiyor insan. Sertliği ile maruf poyraz mı hayır. Ilık bir lodos mu? Yine hayır. Karayel mi tekraren hayır.
Ya ne?
Bilemiyorum canlarım.
Bazıları ‘siyaset yelleri’ diyor. Aslını bilmediğimden dolayı ben de katılıyorum onlara.
Rüzgarın, kışın, kıyametin hiçbir önemi yok. İnsan nelere katlanamaz ki?
“Yargı bağımsızdır” sözleri işittiğimde cinler tepeme doluşuyor.
Yeryüzünde yaşıyan insanların tamamı inansa da ben inanmıyorum.
çünkü, yargı en az siyasetçiler kadar bölünmüş vaziyette.
“Bağımsız yargı(!)”nın büyükleri nedense hep emekli olduklarında bir sol siyaset çadırının altına sığınırlar.
Bu sığınmalar, bu beğenmeler, bağımsızlığı zedeler diye düşünmekteyim ben.
Vaktinizi alıyorum kusura bakmayın.
Hele yaz gelsin, meyveler hevenk hevenk sarksın dallardan. Sular gözlerimizi cezbeylesin. Gölgeler bizi çağırsın. Ben işte o günlere mersiyeler yazacağım nerdeyse.
Kel tepelere “dağ” diyen zavallılar, dağın kadrini ne bilsin?
Musluktan akan suya “su” diyenler, suyun kadrini ne bilsin?
Dolaklıoğlu’na “Bey” diyenler, beyin kadrini ne bilsin?
Şehirli tahsilli yobaz, köyün kadrini ne bilsin?
Seneye bühtan edenler, ayın kadrini ne bilsin?
Mazur göresiniz.
-----------
İlkbaharda-sonbaharda öter laikçi kuşları
Aylar geçer, kışta-karda, öter laikçi kuşları
Süleyman ki kuş dilini bilir, gidip ona sorun
ölünce belki mezarda öter laikçi kuşları


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi