"Yassah hemşerim"
Başbakan Erdoğan'ın Kırgızistan ziyaretinde Aziz Nesin'lik bir olay yaşadık.
Görüşmelerin ardından iki başbakan birlikte basın açıklaması yapacağı için parlamento binasına gittik.
Kapıda kocaman şapkaları ile dört asker ve siyah pardösülü, tombul suratlı, çekik gözlü bir sivil görevli vardı.
Türkçe konuşan bu görevli, Başbakan'ın basın danışmanı Kemal Öztürk'e, "Giremezsiniz! İçeride zaten gazeteciler var" dedi.
Öztürk durumu açıkladı: "Bu arkadaşlar Başbakan'a eşlik ediyor. Yani resmi heyete dahiller..."
Bunun üzerine biz de hemen boyunlarımıza asılı üç adet kimlik kartını gösterdik.
Bir işe yaramadı. Adam "Olmaz efendim" dedi. Bunun üzerine Öztürk, yardımcısı Ahmet Duran'ı aradı.
Biraz sonra içeriden Ahmet Duran çıkıp geldi ve görevli adama durumu anlattı. Adam yine izin vermedi.
Bunun üzerine Duran, "Bari ben gidip bir yetkili bulayım" dedi.
Adam masaya yeni bir kart sürdü: "Hayır, siz de içeriye giremezsiniz" dedi. Nazik ve ciddiydi.
Hep bir ağızdan, "Yahu şimdi içeriden çıktı ya..." diye bağrıştık. Adam, "Senin adın benim listemde yok, giremezsin" diye ısrar etti.
Tekrar telefonlar çalıştı. Nihayet aklıselim sahibi bir yetkili bulundu. Biz de içeriye girdik.
***
Benzeri bir "Yassah hemşerim" tavrını ben Halep'te görmüştüm.
1930 model Olimpiyat Stadı'nın açılışına Başbakan Erdoğan'ı davet etmişlerdi. Başbakan da jest olarak Fenerbahçe'yi götürmüştü.
Ama Suriyeli güvenlik birimleri futbolcuları ve takıma refakat edenleri stada sokmamışlardı!
Başkan Aziz Yıldırım haklı olarak çılgına dönmüştü. Az kaldı takımı alıp geri dönüyordu.
Skandal çıkmasın, Türkiye ve Başbakan zor durumda kalmasın diye vazgeçti. Yine Aziz Bey sayesinde, ittire kaktıra, yan kapıdan stada girdik.
Halep rezaletini 4 Nisan 2007'de anlatmıştım.
Not: Yeri gelmişken, görevinden ayrılan Kemal Öztürk'e yeni çalışmalarında başarılar!