Kaplanım Süheyl Batum!..
Bu Süheyl Batum’u severdim... Yıllar önce...
İslam’la yeni müşerref olmuş bir genç iken...
Süheyl Batum’u sıkça ziyaret ederdim...
İyi adamdı... En azından fena değildi!..
O sıkı laikçi... Ben ise bıçkın bir “Yeni İslamcı.”
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, Necmi Yüzbaşıoğlu ile paylaştığı odasında oturur tartışırdık...
Ne günlerdi o günler, hayali cihan değer...
Daha üç ay öncesine kadar, Süheyl Batum’la aynı düşünceleri taşıyan ben...
Yani... “Nereden geldiğinin ve nereye gideceğinin farkında olmayan” ben...
Karşı tarafa geçmiştim... Ve O’nu aklım sıra “doğruyol”a davet ediyordum...
O zaman böyle bir halim vardı...
Bunlar, fikirdaşı Necmi Yüzbaşıoğlu ile karşı karşıya oturur ve sürekli olarak Türkiye’nin “dinci”likten nasıl kurtarılacağını ele alırlardı.
Bense... Onlara göre “Dinciler tarafından beyni yıkanmış” genç... Bu odaya hızlı dalışlar yapar, sohbetlerine katılırdım...
Ve hatta...
Süheyl Batum ilk röportajlarını bana vermiştir, mesleğime olan aşkımı takdirinden dolayı...
Evet;
Bir zamanlar iyi adamdı...
“Fikrinize saygılıyım ama sizin gibi düşünmüyorum” diye girerdi söze...
Ve Türkiye’deki “Dindarlık” anlayışını niçin “tehdit” olarak gördüğünü uzun uzun anlatırdı...
Anlatırdı ama...
Bir yandan da “Bu sözlerimle sizi incitiyorsam özür dilerim. Düşüncelerimizin aynı olması gerekmiyor, önemli olan söylediklerimi saptırmadan yazmanız ki, bugüne kadar sizden hep dürüst tavır gördüm” demeyi ihmal etmezdi.
Bir Ramazan gününü hatırlarım; “Ya Serdarcığım, kusura bakmazsan bir çay söyleyeceğim. Dilim damağıma yapıştı” demişti...
Süheyl efendi, o günlerde yardımcı doçent idi...
Bugün ise bir anayasa profesörü...
CHP denilen partinin en ağır toplarından...
Peki...
Ne değişti?..
Benim seviyeli arkadaşım...
Bugün...
Niçin böylesine “hafif” tavırlar takınmaya ihtiyaç duydu...
O iki kutuplu dünyanın “alçak gönüllü” akademisyeni, ne oldu da, “bayağı” ifadeler kullanmaya ve toplumu tahrik etmeye başladı...
Şuna bak; Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kağıttan kaplan olarak nitelendiriyor...
TSK, darbe yapmadığında kağıttan kaplan!..
Ve hatta...
Ve dahi hâşâ;
Bizim Ordu, içi oyuk bir Ordu imiş...
Ordumuzu oyan da ABD imiş!..
Hatırlayın, bir başka CHP’li Mehmet Sevigen de, Türk Ordusu’nun başındaki kişilerin yani Genelkurmay Başkanlarının, Kuvvet Komutanlarının “eşcinsel” olmalarında bir sakınca bulunmadığını hem de kameralar önünde dile getirmişti.
Ve o gün...
Biz çağrıda bulunduğumuz halde, Genelkurmay bu çirkin sözlere cevap vermemişti...
O gün sessiz kalan Askeri yönetime bugün bir başka CHP’li...
Belki de bu sessizliğin yol açtığı cüretle, “ABD tarafından içi oyulmuşlar” hakaretinde ve iftirasında bulunabiliyor!..
Ve ilginçtir; TSK yönetimi de, bu ağır saldırıya son derece nazik bir üslupla karşılık vermekle yetiniyor...
Hale bak ki, TSK yönetimi 27 Nisan’da birkaç kız çocuğunun İlahi okumasını bile rejim sorunu yapmaktan...
Bundan çok daha elim ve de vahim olmak üzere;
o günün hükümetini de en sert ifadelerle uyarmaktan çekinmemişti!..
TSK için birkaç kız çocuğunun İlahi okuması, Süheyl Batum’un bütün Ordu’yu, en başta da Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarını hedef alan bu hakaretlerinden daha mı vahimdir!..
Hadi bakalım, şimdi göreceğiz...
CHP, Batum’u bu çirkin sözlerinden dolayı “disiplin”e verecek mi?..
Bence vermeyecek!..
Ve bu tavrıyla, Batum’un sözlerini sahiplenmiş olacak!..
En kötüsü de ne biliyor musunuz?..
Beni bir kez daha haklı çıkarmış olacak!..
Ben burada, (gerilerde kalmış olsa da) “dostluğumuzdan” dolayı, “Süheyl Batum’a kapak olsun” demiyorum...
Olacaksa...
CHP’ye kapak olsun!..
Ve CHP’yi “dost” zannedenlere!..
TEŞEKKÜRLER TÜRKİYE!..
“Posta kutuma” ne zamandır bakamıyordum...
Ohoooo, şu “Defne Joy Foster” başlıklı yazımdan dolayı binlerce mesaj gelmiş... Kahir ekseriyetle “ağzına sağlık” diyor okuyucum...
Teşekkürler Türkiye!..
Büyüksün Türkiye!..