Yargı nereye?
YARGITAY ve Danıştay’da yeni daireler kuran ve üye sayısını artıran kanun tasarısı Meclis’ten geçti...
Yargıtay’a yeni 137 üye atanacak, toplam üye sayısı 250’den 387’ye çıkacak.
Danıştay’a yeni 61 üye atanacak, toplam üye sayısı 95’ten 156’ya çıkacak.
Kötü senaryo, yüksek yargıdaki mevcut üyeler ile yeni atanacak üyelerin kutuplaşması ihtimalidir!
Kamuoyunda, çok kabaca, mevcut üyelerin CHP, yeni üyelerin AKP çizgisinde olduğu şeklinde bir algılama oluşursa, bunun adaleti nasıl mahvedeceğini söylemeye gerek bile yok!
Zaten belirli davalarla ilgili olarak böyle bir algılama vardır! Bu yaygınlaştığı takdirde, yüksek yargıda dosyaların hangi “taraf”ın eline düşeceği konusunda toplumda oluşacak kaygılar ve gayretkeşlikler adaleti ne hale getirir?!
Böyle bir felaket ihtimalini her şeyden önce hâkim ve savcılarımızın vicdanına havale ediyorum.
HSYK ve yüksek yargı
‘Vicdan’ın yanında iki ‘eylem’ hayati derecede önemlidir:
- Yüksek yargıya HSYK’nın yapacağı atamaların tarafsız ve sadece mesleki niteliklere göre olması... Bunun sorumluluğu HSYK üyelerindedir.
HSYK, 5 bin birinci sınıf hâkim ve savcı içinden Yargıtay’a 137, Danıştay’a 61 üye seçecek... Seçimlerin mesleki liyakate göre yapıldığı konusunda bir inanç yaratılabilirse toplumda adalete güven güçlenecektir; aksine bir durum adaleti tahrip edecektir.
- Yüksek yargıda mevcut üyeler ile yeni üyelerin kutuplaşmaması, zaman içinde bir ‘harmanlama’nın gerçekleşmesi... Bunun sorumluluğu yüksek yargı üyelerindedir.
Bunun da yolu bir daireye gelen dosyaya kimlerin bakacağı konusunda önceden objektif kuralların tespit ve ilan edilmesidir. Böylece kişilere ve siyasi görüşlere göre ‘tercih’ faktörünün ortadan kaldırıldığı yolunda topluma güven verilmelidir. Aksine bir durum yine adaleti tahrip edecektir...
Adalet tarihimizde yüksek hâkimlerin yazdığı utanç sayfaları vardır, şeref sayfaları vardır. Bugün elbirliğiyle şeref sayfaları yazabilmelidirler.
‘Kontenjan’ ayıbına son
Yüksek yargının çeşitli kararlarını “taraflı” bularak eleştirmişimdir, övdüğüm kararları da olmuştur. Yeni kurulan HSYK’nın nasıl bir yol tutturacağını da gözlemlemeye özen gösteriyorum.
Tarafsızlık ve adalete güven konusunda beni umutlandıran bir husus, yeni HSYK’da yüksek yargıdan gelen üyelerle tabandan seçilen üyeler arasında bir kutuplaşma olmamasıdır. Kararların hemen tamamına yakını oybirliğiyle alınıyor, az sayıdaki ‘karşı oy’larda da böyle bir kutuplaşma gözükmüyor.
Umutlandığım diğer bir husus, eski HSYK’da fiilen uygulanan “kontenjan”ın yeni HSYK’da kaldırılmış olmasıdır: Eskiden, HSYK’nın beş üyesi aralarında atamaları bölüşüyor, herkes birbirinin ‘kontenjan’ına oy veriyordu! Bu yüzden tabanda büyük tepki vardı; HSYK seçimleri de bunu gösterdi zaten.
Şimdi “kontenjan paylaşması” söz konusu değil. Adaylar atama sayısının iki katı olarak belirlendikten sonra oylama yapılıyor.
Yüksek yargıya yapılacak atamalarda objektiflik ve liyakat ilkelerini daha da etkinleştirmek için başka metotlar da düşünülebilir. Önemli olan, HSYK’nın ve yüksek yargının tarafsızlık ve liyakat konusunda hem adalet camiasına, hem topluma güven verebilmesidir.
Tarih, notunu buna göre verecek elbette.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.