İslâm âlemine ‘iyilik’leri çok görenler
Günlerce süren halk itirazı hedefine ulaştı ve 30 yıldır Mısır’ı keyfince, tek başına ve muhalefete hak tanımadan yöneten Hüsnü Mübarek sonunda istifa etti. Temennimiz ve duâmız, “Mısır, İslâmın zekî bir mahdumudur. (...) İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir” (B.S.Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 127) tesbitinin bir an önce gerçekleşmesi ve Mısırlıların da keyfî, aynı zamanda istibdad yönetiminden kalıcı olarak kurtulmasıdır.
Çoğu kişi Mısır’da yaşananlara anlam veremedi. Daha doğrusu Mısır gibi bir ‘Arap ülkesi’nin, 30 yıllık diktatöre ‘Artık yeter!’ diyebileceğini düşünemedi. Maalesef “Bir Türk dünyaya bedeldir” anlayışıyla yetiştirilenler uzun yıllardan beri ‘Arap ülkesi’ tabirini hakaret ve aşağılama anlamı katarak kullanmış. Bu anlayışı temsil eden insafsızlarca, her türlü kötülüğün kaynağı bu ülkeler olarak görülmüş. Bu propaganda öyle etkili olmuş ki, ibadet kasdıyla Mekke ve Medine’ye giden bazı hacılarımız bile döndüklerinde orada yaptıkları ibadet ve gördükleri güzellikleri anlatma yerine ‘kir, pis ve pas’lardan bahsetmeyi tercih etmiştir.
Bugüne baktığımızda ise; milyonlarca kişinin yürüyüş yaptığı, slogan attığı ve sesini duyurmaya çalıştığı gösterilerde ciddî anlamda bir ‘kavga’ olmadı. Herkes bilir ki kitleleri provoke etmek, onları yanlışa sürüklemek ‘teknik’ anlamda kolaydır. Buna rağmen Kahire’nin Tahrir Meydanını dolduran milyonlarca kişinin taşkınlık yapmaması, haklı isteklerinde ısrarcı olmaları ve neticede Mübarek’i koltuğundan uzaklaştırmaları büyük bir adımdır. Mısır’da yaşananlar bu yönüyle de takdire şayandır.
Mısır’da yaşananlar üzerine yorum yapan bazı ‘uzman’lar, Mısır’da işleyen bir demokrasinin kurulmasını akıllarına uzak görüyorlar. Onlara göre 30 yıl diktatörlükle yönetilen bir ülkeden demokrasi çıkmaz. Hatta bir adım daha atıp, “Müslümanların çoğunlukla yaşadığı bir ülkede demokrasi kurulamaz” demeye getiriyorlar.
Elbette 30 yıl ‘tek parti, tek anlayış, keyfî ve istibdatla yönetilen’ bir ülkede bugünden yarına işleyen bir demokrasi kurmak kolay değil. Ama bu istibdadı Mısırlılar istemedi ki? Her zaman ifade etmeye çalıştığımız gibi, “Avrupa kâfir zalimleri ve Asya münafıkları” (B.S.Nursî, Lem’alar, s. 126) istemeseydi, Mısır’da 30 yıllık bir dikta kurulamazdı. Kurulmuş olsa bile bu kadar devam edemezdi. Ama o zalimler, kendileri gibi başka bir zalimi 30 yıl besledi, destekledi ve zulmüne sessiz kaldı. Ne var ki, sular tersine akmaya devam edemezdi ve etmedi.
Bugün için Mısırlıların itirazına saygı gösteren, onları alkışlayan ve ‘diktatör’ü devirdikleri için tebrik edenler; bu işi dünden yapmış olsalardı bu zulüm 30 yıl süremezdi.
Hür dünya; son günlerde yaşanan Mısır örneğinde olduğu gibi diğer ülkelerde de ‘iyi’likleri desteklemiş olsa, İslâm ülkelerinin tamamı zalim idarecilerden kurtulabilir. Müslüman bir ülkenin demokrasiyi kuramayacağını iddiâ etmek tarihî hakikatlere de terstir. Bilindiği üzere İslâmın özünde ve temelinde ‘adalet’ vardır, ‘hürriyet’ vardır, ‘seçim’ vardır, ‘istişare’ vardır, ‘hak’ vardır, ‘halk’ vardır. İşleyen demokrasilerde de olması gereken bunlar değil midir? Hem “Türkiye örneği” denilen şey de bu değil midir? Türkiye’yi ‘tek parti, şeflik ve dikta’ rejimleriyle yönetenler kimlerdi? Hangi dünya görüşüne sahip idiler? Demokrasiye geçişi kim, hangi dünya görüşüne sahip olanlar destekledi, gerçekleştirdi ve geliştirdi?
Elbette Mısır’ın işi kolay değil, ama ‘demokrasi kurulamaz’ demek hem Mısırlılara, hem de genel anlamda İslâm dünyasına ve Müslümanlara hakaret addedilir.
Tekrarlayalım: “Avrupa kâfir zalimleri ve Asya münafıkları” engellemezlerse hem Mısır’da, hem de bütün İslâm ülkelerinde işleyen demokrasi kurulabilir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.