Tam demokrasiye kadar CHP iktidarda kalacak

Tam demokrasiye kadar CHP iktidarda kalacak

Ne iktidar partisi, ne iktidara alternatif bir parti; ama kurultayları büyük ilgiyle izleniyor. Sebebini çözdüm, kurultay afişlerinin yardımıyla... Meğer 'din de, devlet de, millet de' onlarınmış. Herkesin ve her şeyin kurultayı ilgi çekmez mi?

Kurultay vesilesiyle CHP Genel Merkezi'ne büyük boy bir Atatürk portresi asılıydı. Son derece doğal, sonuçta partinin kurucu lideri. Tuhaf olan, bunun 'kalpaklı Atatürk' olmasıydı. Eylül 1923'te Halk Fırkası'nı kurmadan ve Cumhuriyet'i ilan etmeden öncesine ait bir Atatürk 'imajı'. Reformlarını yaparken, gökyüzüne bakarken veya bir tren penceresinden gülümserken çekilen bir fotoğraf değildi CHP'nin tercihi. Tesadüf değildir herhalde 'kalpaklı Atatürk'. Son dönemde 'ulusalcı' çevrelerin kullandığı bu imajla CHP mesajını vermiştir. Parti yönetimine aldığı isimlerle birlikte bu, CHP'nin artık 'ulusalcı' bir parti olduğunun resmidir. Baykal, gelecek kurultaylarda ve özellikle de yerel seçim hezimetinin ardından yapılacak bir 'olağanüstü' kurultayda yerini Tuncay özkan'a kaptırmamak için ondan da radikal bir ulusalcı olacaktır. Kimse, 'demokrat Baykal' hayalleri kurmasın. Yarıştığı isim belli. CHP, kalpaklarını giydi savaşa hazır... Hâlâ ülkeyi 1919 koşullarında sanıyorlar. Korkarım ki ülkeyi 1919 koşullarına da getirecekler. Yeniden bir 'milli mücadele' noktasına ulaşıldığında demokrasiye de, hukuka da pek ihtiyaç kalmayacağını, dolayısıyla yeni 'kuvvacı' güçlerle istediklerini yapabileceklerini düşünüyorlar galiba.

Bilmedikleri şu; bu ülke işgal tehlikesine karşı bir milli direniş yürütürken de hukuktan sapmadı. Savaşı meşru bir meclis verdi. Farklı görüşlerden, etnik kökenden, bölgelerden insanların oluşturduğu son derece 'çoğul' bir Meclis'ti bu. Birinci ve İkinci Grup'ların varlığıyla aslında 'çok partili' bir meclisti savaşı yürüten. Hatta, savaş devam ederken muhalifleri oluşturan İkinci Grup bazı kararlarda ve atamalarda çoğunluğa bile ulaşabiliyordu. Yani ülkeyi 1919'a götürmek isteyenler boşuna heveslenmesinler; yeni bir milli mücadele de olsa bu, Meclis'siz ve de milletsiz yapılmayacak. Millet, meydanları da Meclis'i de dolduracak. Ha, düşünü kurdukları 1930'ların Türkiye'si ise o başka. O zaman smokinlerini hazırlasınlar. Ama unutmasınlar ki 1930'lardan sonra yine bir başka 14 Mayıs 1950'ler gelecek. Yani milletten, meşruiyetten, demokrasiden kaçış yok. Ama 'vesayetçi demokrasi', yani bürokrasinin ve resmi ideolojinin 'denetimi' altında bir 'demokrasi oyunu' ile demokrasinin içini boşaltmak mümkün. Yıllardır başarıyla götürdükleri bir model. Son dönemde Baykal bunu uyguluyor. Adeta demokrasiyi zincirledi. Laiklik kışkırtmasıyla demokrasiyi, demokratik aktörleri ve girişimleri denetim altına aldı. Başarılı bir siyasetçi. Halkın yüzde yirmisinin oyunu alıp bütün Türkiye'yi kilitleyebilmek az başarı değildir.

Baykal, toplumsal tabanın ve siyasal meşruiyetinin çok üzerinde bir güç kullanıyor. Adeta sistemin tepesinde veto gücüne sahip bir parti. Aslında doğru söylüyor, 'din de, devlet de millet de' onun. Daha doğrusu kendilerinin olmayan şey yoklukla malul. Bu sloganıyla 'totaliter' tek parti özlemlerini korkusuzca dışa vuran bir partiden korkulur. Din de devlet de, millet de onun 'tekel'inde.

Siyaseten sahip olduğundan fazla güç kullanıyor dedik, neyin gücü bu? Devletin, devletin resmi ideolojisinin... Bir de CHP'yi devlet partisi olmakla suçluyor 'devlet partisi' imajının kitlelere ulaşmasını engellediğini söylüyoruz. Ne gerek var; Baykal biliyor, milleti kazanmaya çalışmaktansa devletin sözcülüğünü üstlenmek daha akıllıca. Biz safiyane 'demokrasilerde devlet partisi olmaz, devletin sözcülüğünü üstlenen partiler başarılı olamaz' diyoruz. İyi de bu dediğimiz, demokrasiler için geçerli. Türkiye ne zaman 'tam demokrasi' oldu ki? Girdiği tüm seçimleri kaybetmiş olmasına rağmen CHP bal gibi iktidar, çünkü devlet o; ve de iktidar kalmaya devam edecek 'tam demokrasi'ye kadar.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi