Sabataycı Medya Din Düşmanlığını Bırakmalıdır!..
SABATAYCI ve “Benzetilmiş” medyanın İslâm aleyhindeki saldırgan, hakaretâmiz, fitne ve fesat çıkartıcı, yalan dolan, iftira yayınları mutlaka önlenmelidir.
Bu adamların işi gücü yok mu ki, her gün İslâm ve Müslümanlar ile uğraşıp duruyorlar?
Yolcu vapurunda bir vatandaş namaz kılar, yaygarayı basarlar... Namaz kılmak suç mudur?
Bir okulun alt katında küçük bir odada birkaç öğrenci ibadet eder. Bunlar yine yaygara kopartır...
Pikniğe giden tesettürlü kadınlar, bahçedeki küçük mescide sığmazlar, birkaç tanesi dışarıda kılar. Bizim Sabataycı medyada bir feryat, bir figan...
Hıristiyan bir futbolcu sahada maç başlamadan önce istavroz çıkartır, buna sinir olmazlar; Müslüman bir sporcu bir kenarda iki rekat namaz kılsa yeri göğü inletirler.
Bir Müslüman dinî nikâh yaptırır, gerici olur; bir Sabataycı “Sazan” Efendiye nikah kıydırırsa, bundan hiç bahs etmezler.
Din düşmanlığında o kadar ileri gidiyorlar ki, korkudan ve baskıdan başını örtemeyen bir hanım peruk takıyor, ona da karşı çıkıyorlar.
Laiklik elden gidiyor... Yalan...
Cumhuriyet tehlikede... Kuyruklu yalan...
Tesettür köleliktir... Hezeyan...
İslâm, Müslüman, din ve iman düşmanlığı bunları ruh ve akıl hastası yapmıştır. Senede 365 gün dine saldırırlar.
Okullarda namaz kılınmasını ele alalım:
Devlet bütün okullara resmî ve mecburî din dersi koymamış mıdır? Bu derslerde abdest, namaz, dua etmek öğretilmemekte midir?.. O halde birkaç öğrenci bodrum katında küçük bir odada namaz kılsa ne olur? Laikliğe aykırı mı olur? Böyle diyen deli değil, zır deli değil, hınzır delidir. Bu adamlar ve kadınlar Büyük Britanya’daki kolejlerde, 1944’ten beri, sabah derslere başlanmadan önce okulun kilisesinde ibadet yapıldığını, buna katılmanın mecburî olduğunu, katılmak istemeyenlerin velilerinden kağıt getirmeleri gerektiğini bilmiyor mu?
Benim elimden gelse, her liseye kocaman bir mescid yaptırırım. Düzen laik olduğu için kimseyi namaza zorlamam, kendi iradesiyle kılmak isteyenlere kolaylık gösteririm. Laiklik bu demektir.
Namaz kılan öğrencilerin laikliğe aykırı hareket ettiklerini iddia etmek, laiklik değil, laikçiliktir, jakobenliktir, demokrasi ve insan hakları düşmanlığıdır.
Bizim Sabataycı medya, okul kapısına kadar başları örtülü olarak gelen, orada baskılar yüzünden başlarını açıp giren Müslüman kızlara da verip veriştiriyor. Ne büyük tahammülsüzlük... Eskişehir’de bir üniversiteli kız fuhuş yaparken yakalandığı zaman böyle tepki göstermemişlerdi.
Merhum cennetmekân Sultan Abdülhamid-i Sânî Han zamanında bütün liselerde namaz kılmak mecburiydi. ülkemizin medar-ı iftiharı Galatasaray sultanîsinin (Konferans salonunun altında) büyük bir mescidi vardı, benim zamanımda depo idi; okul talebeleri orada günde dört vakit, resmî imamın arkasında namaz kılarmış. Cemaate katılmak mecburî imiş... İslâm okulu dediğin böyle olmalı.
Laik Fransa’da Katolik kilisesinin liseleri var, bunlara “Hür Okullar” deniliyor. Laik devlet, bu okullara bütçesinden resmen yardım yapıyor...
Türkiye’de de Müslümanların İslâm okulları açmalarına izin verilmelidir. Fransız papazlarının İstanbul’da Saint Joseph, Saint Michel, Notre Dame de Sion liseleri var. Bu üç isim de kutsal isimlerdir, dinî isimlerdir. Papazlar, misyonerler, laik Fransa böyle okullar açabiliyor da, Müslümanlar kendi vatanlarında niçin açamasınlar? Bizde de Mevlana, Hacı Bayram, Gümüşhanevî Ahmed Ziyaüddin, Halid-i Bağdadî, Şaban-ı Veli, Emir Sultan ve benzeri liseler açılabilmelidir. Büyük Britanya liselerinde derslerden önce nasıl kilisede ibadet edilebiliyorsa, bizim Müslüman okullarında da günlük namazlar kılınabilmelidir.
Medeniyet, insan hakları, demokrasi ve laiklik (evet laiklik) böyle yapılmasını gerektirir.
Namaz kılanları kötülemek laiklik değil, dinsizliktir. Başını örtenleri aşağılamak terbiyesizliktir.
Bu milletin tertemiz kadın ve kızlarını, çarşaf giyiyorlar diye horlamak edepsizliktir.
Müslüman, kendi vatanında elbette namaz için, din için, tesettür için çalışacaktır.
Dindarların kendi ahlakları vardır, dinsizlerin de kendi ahlakları... Biz İslâm ahlakının kurallarını ve ilkelerini hakim kılmaya uğraşacağız. Onlar da kendi bozuk ahlaklarını. Bizi kösteklemeye asla hakları yoktur.
Bu ülkede din ve inanç hürriyetine karşı çıkmak, namaz kılanları ve kapananları tahkir etmek insan haklarına ve demokrasiye aykırı diktatörce bir tutumdur. Böyle yapan Sabataycıları uyarıyoruz. Müslüman Türkiye’de agresif din düşmanlığı yapmak toplumsal barışı ve millî uzlaşmayı dinamitlemek demektir.
Batı Batı diyorlar... O halde Batıdaki uygulamaya iyi baksınlar. Orada geniş bir din hürriyeti var. Orada Müslüman kızlar üniversitelerde başları örtülü olarak okuyabiliyor... Danimarka parlamentosuna başörtülü bir hanım milletvekili seçilmiştir. Komşumuz Yunanistan’da bile, Batı Trakyalı bir Müslüman kız, başörtülü olarak hukuk fakültesini bitirmiş ve şu anda başörtülü olarak avukatlık yapmaktadır.
Türkiye’de gerçek demokrasinin, insan haklarının, gerçek laikliğin, millî barış ve uzlaşmanın önündeki en büyük engel bir kısım Sabataycıların (hepsini kasd etmiyorum, herkes üzerine almasın) azgın din düşmanlığıdır.
Şayet yürekten Batı medeniyeti ve sistemi taraftarı iseler, Batıya baksınlar, utansınlar, kendilerine çeki düzen versinler. Yetti artık!
Tasavvuf ve Tarikatlar Serbest Olmalıdır
DEMOKRATİK ve laik bir rejimde vatandaşları inançlarından, düşüncelerinden, görüşlerinden, tenkitlerinden, farklılıklarından dolayı suçlamak, cezalandırmak, onlara baskı yapmak, onları tehdit etmek, onları sindirmek en büyük zulümdür.
Hakaret etmemek, şiddeti somut bir şekilde davet etmemek, âdil kanunları açık ve seçik şekilde çiğnememek şartıyla bütün dinî faaliyetler, ibadetler, ayinler, zikirler, dinî eğitim, dinî teşkilatlanma tamamen hür ve serbest olmalıdır.
1930’lu yıllarda Mason locaları kapatılmıştı. 40’lı yıllarda tekrar açıldı... İslâm tarikatları ise hâlâ kapalıdır. Bu “hâlâ” kapalı tutma, yasaklama keyfiyeti bir zulümdür.
Demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı, insan haklarına saygılı ülkelerin hukukçularına sorsunlar, “Tasavvuf tarikatlarının kapalı ve yasak olması demokrasiye, hukuka, insan haklarına uygun mudur?” Bir tek, “Uygundur” cevabı alamazlar.
Mevlevîlik tarikatının hâlâ kapalı ve yasak olması Türkiye için ne büyük bir kayıptır... Dünyanın aradığı sulh, kardeşlik, uzlaşma, hoşgörü zihniyeti bu tarikatta vardır ve bizim sistemimiz onu hâlâ kapalı tutuyor.
Tarikatlar açılırsa din sömürüsü yapılabilirmiş... Ne boş bir bahanedir bu. Sanki şu anda din ve mukaddesat sömürüsü yapılmıyor mu? Böyle diyenler, kendileri Atatürk sömürüsü yapmıyor mu?
Din sömürüsünün, mukaddesat bezirganlığının en güçlü ve şifa verici ilacı tasavvuftur, tarikatlardır.
Toplumumuzu saran genel kokuşmanın tedavisi için tarikatlara, tasavvufa son derece muhtacız.
Gerçek mutasavvıf, gerçek derviş, gerçek tarikatlı (tarikatçı demedim...) asla yalan söylemez, asla gıybet etmez, asla haram yemez, asla fitne ve fesat çıkartmaz, asla emanetlere hıyanet etmez.
Türkiye’nin fütüvvet ahlakına ihtiyacı vardır. Bu da tarikatların hizmet ve faaliyetleri ile olur.
Bugünkü ahlaksızlığın, faziletsizliğin, kokuşmanın, kirliliğin, şekavetin, hırsızlığın, rezilliğin ana sebebi; toplumdaki tasavvuf kontrolünün zayıflamış olmasıdır.
Gerçek tasavvuf, gerçek tarikatlar, gerçek şeyhler ve dervişler olsa toplum düzelmeye başlar, kötülükler azalır, salah aydınlıkları ortalığı nurlandırır.
İslâm tasavvufu, tarikatlar üzerindeki yasaklar, baskılar, tabular Kıyamet’e kadar devam eder mi?
Edemez. Ya bu gayr-i âdil yasaklar kalkacak, yahut Türkiye batacaktır.