Cevat diye biri ve Zico diye bir stajyer!
Vay be! Cevat diye kır saçlı, ülkede tek bir futbol meraklısının bile tanımadığı, hatta benim de ıskaladığım bir bilinmez, tuttu, dünya futbolunun üç beş önemli futbolcularından biri olan ama teknik adamlıkta henüz stajyer konumundaki Zico’yu alt etti. Nasıl mı? Okuyalım, öğrenelim…
Zico, elinde yüz milyon euro maliyetli kadroyu öyle bir dizilimle ve seçimle sahaya sürdü ki, hayret edip parmak ısırmamak mümkün değildi. 20 Şubat’taki Sevilla maçında uf olan Carlos’un yerine taaa o günden beri oynayan ve de iyi oynayan, Jesus Naval, Joe Cole gibi elemanları yok eden, sadece Denizli maçında sarı kart cezalı olduğundan oynamayan Vederson ilk onbirde yer almıyordu. Yerine, önde oynadığında takımı en süratli biçimde rakip sahaya taşıyan Uğur oynuyordu… Yani Fenerbahçe, solda hem savunmada , hem de önde arızalı kurulmuştu. üstelik, sağ önde oynadığında yararlı olabilen Deivid de solda adeta pasivize olsun diye görevlendirilmişti. Sağ önde ise Kazım vardı… Bitti mi? Hayır! Denizli maçında sonra bütün medya tarafından sahanın en iyisi seçilen Selçuk yedeğe çekilmiş, o maçta oynamayan Maldonado ilk on bire girmişti. Bu, Aurelio’nun aklını arkada kalıp, Alex’e gereken yardımı gönderemeyeceği anlamını da taşıyordu. Bitti mi? Hayır ! Kaleci Volkan üç haftadan beri kasık sakatlığı çekiyordu. Ne yani Serdar ne zaman görev aldı da, kötü oynadı. Hatta geçen sezon Fenerbahçe’yi şampiyon yapanların başında gelmiyor muydu? Ama Zico bir stajyerdi. Bu kadar doğruyu nereden bulabilecekti ki… Maç boyunca kaleci Volkan’la Kızılderili işaretleriyle haberleşip durdu ama sahada olanlara Fransız kaldı. Semih’i 56. dakikada oyuna alıp, tılsımı da bozdu… Ne komik! Allah selamet versin!
Cevat diye biri ise tek uç adamlı, yarım orta saha, yarım uç adımı rolüyle bir oyuncusu görevlendirme doğrusunu Feldkamp’a bile öğretecek konumdaydı. Galatasaray’ın oyuncu yapısının ancak bu oyun düzeni ile maç kazanabileceğini Feldkamp’tan bile önce keşfetmişti. Arka dörtlü zaten belliydi. Ama Lincoln’ün yine son dakikada uf olması ile o yarım orta saha, yarım ileri uç adamı rolüne kimin soyunacağı merak konusu idi. Bir hafta idman yapmamış yoğun tedavi görmüş ümit Karan seçilmişti. Hakan Şükür kulübede beklerken, Nonda en ön adama çıkmıştı. Zaten o en ön adamla, yarım orta saha, yarım ileri uç adamı birebir gidip gelmelerde zamanlamayı ve yer seçimi çok iyi yapmalıydılar… Yaptılar… Bir gol ve bir direkte patlayan pozisyon vardı…Volkan’ın da kurtardığı iki tane… Topal’la Ayhan bu formasyonda zaman zaman Barış’ın, zaman zaman da Arda’nın katılımı ile alanı alabildiğine daraltıp, Fenerbahçe’den Aurelio’nun çıkışı ve dolayısıyla da Alex ve Kezman’ın topla buluşmalarını engellediler. Fenerbahçe’de hatlar kesilmiş, takım neredeyse ikiye bölünür hal almıştı.
Ve de tek yabancılı Galatasaray, 8 yabancılı Fenerbahçe’yi hem oynayıp, hem de yeniyordu… Ders alına… Taaa başkanından teknik adamına, basındaki yağcılarına ve amigolara kadar…
Sivasspor şimdi şampiyonluk yarışının en iddialı takımlarından biri konumunda… Beşiktaş, el ovuşturuyor… Gençlerbirliği, Vestel Manisa zirveye kilitlendi… Ya düşecekler, ya da kurtulup şampiyonu, Avrupa Kupası iştirakçilerini belirleyecekler…
Ne lig ama… üç kuruş maliyetli Sivasspor şampiyonluk yarışında… Yabancılarını oynatamayan, parasız, borç içinde, hocasız, altı maçını seyircisiz oynamış Galatasaray en iddialısı… Peki, en pahalı ve fazla yabancılı ve en fazla seyirci kapasiteli takımın durumu ne? Bilmem…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.