'Akreplerin Düellosu'
Bizdeki son uçak kazasından yola çıkarak kazaların, suikastlerin perde arkalarındaki bazı sırlı olaylara dokunmuştum dünkü yazımda. Sırlı teknolojik olaylar desek daha mı doğru olur acaba diye düşünüyorum. “Metafizik” diyecektim, yanlış olur diye vazgeçtim. Çünkü hepsi de fiziğin içinde. Şaşırtıcılar ama açıklanabiliyorlar. Büyük Marmara depreminden beri bu gibi olaylarla ilgili düşüncelerimi ve başkalarının düşüncelerini yazıyorum. Şimdi bu Isparta uçak kazasında da öyle yaptım. Daha ilk gün bir rektör “komplo teorilerini yabana atmayın” demişti cenazede ve benim ilk yazım da aynı bakış açısını yansıtıyordu.
Batıdan gelen avukatlar ve bilimadamları hız kesmediler. Bu konuyla ilgili olarak gelip gidiyorlar. Bilim adamları şaşkın. Bizimkiler gibi. “Pilotaj” hatası diyen diyene. “Pilotaj” hatası diyorlar ama bu hatanın mahiyetinden bahseden yok. Geçen gün kâğıtlarımı karıştırırken Serdar Kuru’nun bir “mail”ine rastladım. Bana yollanmış değil. Bana yollanmış mailleri toplayıp getirenler bazen böyle bilgileri de ulaştırıyorlar. İşte dünkü yazımda Serdar Kuru’nun bu konuda yazdıklarından alıntılar yapmış ve bugün devam edeceğimi yazmıştım. Şimdi devam ediyorum.
“Irak işgalinde ele geçirdikleri petrolün çoğunu New Orleans şehrindeki rafinerilere stoklayan Amerika, bir anda ortaya çıkan ve garip şekilde yön değiştiren Katrina tayfununun bu rafinerleri yok etmesi yüzünden müthiş zarar görmüş ve savaş ganimeti petrolün büyük kısmını çamurlu sularda kaybetmişti. Bu büyük tayfunun tam isabet hedefini vurmasının sebebi, birilerinin hayayı manyatik cihazlarla etkilemesinden başka bir şey değildi ama siz bu gerçekleri ne yazık ki ara haber bültenlerinin süslü sunucularının ağzından öğrenemezsiniz.”
***
“Bugün artık suikastlar bile normal yöntemlerle olmamaktadır. Gerçek suikastler dışarıdan doğal ölümler olarak gösterilen saldırılardır. “Mikrodalga” dalgalarının özel olarak odaklanması sonucu tamamen, sapasağlam bir insana kalp krizi geçirtilmesi veya sinir sisteminin etkilenerek felç inmesinin sağlanması mümkündür. Bu cihazların yakın mesafelileri, cebe sığabilecek kadar ufak bir kitap büyüklüğündeyken, uzun mesafeli olanları, orta çaplı bir soba borusu uzunluğundadır. Hedefin vücut ısısına kilitlenen cihazın yolladığı dalgalar, her türlü duvar ve camın içinden geçerek bir odada oturan insanı bile öldürürler.
“Herkes havada uçan ufacık bir uçağın bile düşmesine haber bültenlerinde dikkat kesilirken, kimse denizlerde olan gemi batıklarıyla ilgilenmez. Bütün dünya denizlerinde görünmez bir savaş yaşanmaktadır ve her gün Amerikan, Rus ve Çin bandıralı pek çok gemi batmaktadır.
“Sadece son yirmi senede süper taşıyıcı adı verilen yüzlerce metre uzunluğunda devâsâ gemilerden iki yüz tanesi aniden ortaya çıkan dev dalgalar sonucu batmıştır. Gemi batması nedenleri “fırtına” gibi sebeplerle kolaylıkla ört bas edilebildiği için bugün okyanuslarda ve denizlerde yaşanan savaşı bilen pek yoktur. Elektromanyatik dalgaların deniz tabanında oluşturacağı etkilerle gemileri yutacak dev dalgaların yanısıra koca şehirleri yutacak tsunamiler de oluşturulabilir.”
“Toparlayacak olursak artık savaşlar gözümüzün önünde değil, haberimiz bile olmadan yapılmaktadır. Türkiye soğuk savaşta olduğu gibi, büyük güçler arasındaki asimetrik savaşın tam ortasında kalmıştır.”
***
Yeni rektör atanmasıyla ilgili görüşleri alınan biliadamlarını dinliyorum da herkes üniversitenin ve üniversite eğitiminin önemini kuvvetli bir şekilde vurguluyor. Hatta anlatılan ve aklımda kalan ülkelerden mesela İrlanda’nın üniversite eğitimine ayırdığı çok yüksek bütçe payından sonra, millî gelirin ne kadar arttığı örneği düşündürücü idi. Bizim üniversitelerimizin “bilimsel üretim” yapmak yerine “başörtüsü” problemiyle meşgul edilmesine, biraz daha “komplo teorisi” gözüyle bakabilirsiniz. Şimdiye kadar komplo teorisi diye küçümsenen şeylerin de beş altı yıl sonra aynen gerçekleştiğini unutmayın.
Profesörler ağız birliği etmişcesine bu başörtü sorununun yeni bir yasayla halledilebileceğini, yasalara kimsenin karşı koyamıyacağını anlatıp duruyorlar. Güzel... Şimdi düşünelim bakalım, o yeni yasa şimdiye kadar neden çıkarılıvermedi? Cumhurbaşkanlığı seçimini bile o kadar cumhuriyet mitinglerine rağmen en “kritik” durumlarda başarabilen, kotarabilen bu hükümet neden bunu yapmadı?
Neden bunu yapamadı da yeni “anayasa” paketi gözlerden ırak ve herşeye, herkese rağmen çıkarılmak için gözü kara bir şekilde uğraşılıyor? Yeni anayasa çalışmalarına damgasını vuran “NED” adlı kurum hangi istihbarat servisinin, kendilerinin tanımladığına göre “Toplum içindeki yüzü”dür?
Evet tekrar vurgulayarak sormak lazım? Beş senedir bu kanun diğer geçirilen kanunlar gibi, gözü kara bir hızla ve cesaretle, bağımsız olarak geçirilmedi de neden anayasa paketinin içine sokuldu? Anayasa paketinde Türkiye için tehlikeli neler var?
***
Evet bunlar da bizim tsunamilerimiz... Meydana gelişlerinin çok kişi farkına varmıyor.