Sıra Libya’da
EVVELA Libya’yı, Libya halkını yürekten sevdiğimi belirtmeliyim. Ömer Muhtar’ların, Sinusi’lerin memleketidir. Tarihini seven bir Türk, Libyayı’yı da sever elbette... Fakat Kaddafi deyince orada dururum...
Birkaç sebepten... Diktatörlerin en nobranı olduğu için öteden beri çok itici bulurum. Daha önemlisi rejiminin apaçık iki yüzlü olmasıdır: Libya Sosyalist Arap Cemahiriyesi...
Cemahiriye, yani cumhurlar, halk kitleleri rejimi!
Stalin’in “Halk demokrasileri” kadar iki yüzlü!..
Aslında tipik Ortadoğu diktatörlüğünden daha despotik bir rejim...
Cemahiriye meselesini daha önce PKK’nin “Demokratik özerklik” projesini eleştirirken yazmıştım.
Cemahiriye ne demek?
Kaddafi, Mao’nun “Kızıl Kitap”ı gibi totaliter bir ezberleme metni olan “Yeşil Kitap”ta liberal demokrasiyi reddeder, “halkın gerçekten yöneteceği bir idare” önerir: Mahalle ve semt komiteleri temsilciler seçecek, onlar şehir komitelerini seçecek... Tepede 2400 üyeli Genel Halk Kongresi oluşacaktı.
Ne partiler, ne parti çıkarları, ne parti liderleri... “Tabandan tavana halk yönetimi”ydi bu!
Bu mekanizma sayesinde Kaddafi kırk yıldır Libya’nın diktatörüdür. Mahalle, semt, şehir komiteleri... Her komite bir totaliter hücredir. Birbirlerini ‘seçerek’ Halk Kongresi’ni oluştururlar... Ve tabii Halk Kongresi’nde de coşkulu, histerik alkışlarla kırk yıldır Kaddafi “önder” seçilmektedir!
Kaddafi, buna “doğrudan demokrasi” diyordu!
Bu etiket altında kırk yıllık diktatörlükle yönetiliyor Libya...
Partiler falan olsa, halk en azından belli bir zaman içinde usanır ve “önder”i değiştirirdi. Ülke sorunları için değişik fikirler, yeni siyasi kadrolar ortaya çıkardı.
Kırk yıldır tek diktatör ve “tek fikir” ancak “cemahiriye” ile mümkün olabilmiştir.
Öcalan’ın önerdiği “Demokratik Özerklik” bunun bir kopyasıdır.
Çağımızda “evet, klasik demokrasi” demeyen her fikir, özgürlüğe tehdittir.
‘Zamanın ruhu’
Polonya’daki Dayanışma adlı sivil toplum hareketi, dalga dalga büyüyerek 1989’da Berlin Duvarı’nı yıkmadı mı? Ardından ayağa kalkan kalabalıklar Sovyetler’i yıkarken Kızıl Ordu ve KGB bir şey yapabildi mi?
Sonra 2000’li yıllarda Turuncu Devrim, Gül Devrimi, Lale Devrimi hareketleri...
Bizdeki birçok eski kafalı, bunları Soros’un komplosu, emperyalizmin oyunu falan zannetti.
Halbuki bunlar “sivil toplum” tsunamisinin eski Sovyet topraklarındaki dev dalgalarıydı.
Aynı dev dalgalar şimdi Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da, Yemen’de, Bahreyn’de... Arkası gelecek elbette.
Otoriter rejimler ya demokrasiye geçmeyi kabul edecek veya kitlelerin tsunamileri onları silip süpürecek.
Kaddafi’nin elinde petrol serveti gibi korkunç bir ekonomik iktidar var... Silahlı “Devrim Komiteleri” var...
Sovyetlerde âlâsı vardı!
Çağımızda toplumlar daha okumuştur ve daha şehirlidir. Toplumlar artık TV’lerle, internet siteleriyle, facebook ve twitter gibi sosyal medya iletişimleriyle özgürlükler konusunun daha bir “farkında” oluyorlar ve talep ediyorlar.
Türkiye’deki ömür ortalamasına göre, benim kuşağım da bu tsunaminin Suudi Arabistan’a, İran’a, Çin’e, Maçin’e ulaştığını görecektir. Zira çağımızda “zamanın ruhu” demokrasidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.