1 Mayıs: Provokasyonlara açık olmak

1 Mayıs: Provokasyonlara açık olmak

"Taksim" ve "1 Mayıs" yan yana gelince, insanın aklına hemen 31 yıl önce yaşanan katliam geliyor. 1 Mayıs, dünya çapında işçi sınıfının dayanışmasına adanmış bir gün. Ama bizim için fazladan bir anlamı daha olmalı. 31 yıl öncesinde kalan katliamın sorgulamasını her 1 Mayıs'ta dönüp dönüp yapmalıyız.

1 Mayıs 1977'de ne oldu? Miting için alanda toplanmış olan kalabalığın üzerine farklı yerlerden ateş açıldı. Tam 36 kişi, o meydanda hayatını kaybetti. Ateş açanlar kimlerdi? Bu sorunun cevabının, geçen 31 yılda onca ısrarlı soruya rağmen resmen verilmeyeceğini bugün artık biliyoruz. Tek ihtimal var. Bu tek ihtimal de gelip devletin derinlerinde düğümleniyor. 1 Mayıs 1977'de Taksim Meydanı'nı kana bulayanlar, devletin resmî görevlileri idi. Devletin verdiği eğitimden geçen, devletten maaş alan ve devletin verdiği araçları kullanan hatta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi görevliler insanların üzerine ateş açtılar ve 36 kişinin hayatına son verdiler.

"Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?" sorusunun cevabı şöyle: Başka bir ihtimal, daha vahim bir durum da ondan. Şayet bir terör örgütü veya dışarıdan gelen birileri bu eylemi yapmış olsalardı mutlaka ortaya çıkardı. çünkü güpegündüz, o kadar güvenlik tedbirinin alındığı bir meydanda, keklik sürüsüne ateş eder gibi kalabalığa ateş eden birileri şayet hiçbir iz ve eser bırakmadan ortadan kaybolabiliyorsa ve bugüne kadar bir Allah'ın kulunun bile izine rastlanmamışsa, o zaman o devletin güvenlik ve istihbarat birimlerinin ciddiye alınabilecek tarafı kalmamış demektir. 1 Mayıs 1977, Türkiye'nin yakın tarihinde bir dönüm noktasıdır. Kitlesel şiddet, bu olaydan sonra keskin bir yükselişe geçmiş ve darbe şartları olgunlaşmıştır.

1 Mayıs 1977, bir katliamdır. Ancak bu katliama bir provokasyonun sebep olduğu unutulmamalıdır.

Taksim'de 1 Mayıs mitingi DİSK tarafından organize edilmişti. DİSK o zamanlar TKP, yani Sovyetler Birliği çizgisinde idi. DİSK, o zamanların keskin fraksiyon çatışmaları içinde Halkın Kurtuluşu başta olmak üzere Maocu örgütleri meydana almamaya karar vermiş, bu örgütler ise ısrar edince ortaya bir gerginlik çıkmıştı. Kalabalığın üzerine ateş açıldığı an, Halkın Kurtuluşu örgütü mensuplarının, DİSK'in barikatını aşarak meydana girdikleri an oldu. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in konuşmasını gereksiz yere uzatmasının da, kontrolün kaybedilmesinde payı vardı. Bu tablo, katliamı yapanların bir Sovyet-çin çatışması senaryosu üzerine hazırlıklarını yaptıklarını gösteriyor.

Nitekim katliamdan hemen sonra sıcağı sıcağına yapılan açıklamalarda, DİSK'in katliamı Halkın Kurtuluşu örgütüne mal eden "Maocu faşistler" suçlaması görülür. Ertesi gün bütün gazeteler, ateş açanların bu örgüt mensubu olduklarında hemfikir gibidir. TKP'ye yakın Politika gazetesi saldırının Maoculardan geldiğini açıkça yazmıştır. Gerçek, olayın şoku atlatıldıktan sonra yavaş yavaş anlaşılmış ve katliamın fraksiyon çatışması sonucu olmadığı kabul edilmiştir.

1 Mayıs 1977 öncesinde gazetelerin verdiği haberler de bu provokasyonu ateşlemiştir. Gazetelerin "DİSK ve Maocu gruplar arasında çatışma bekleniyor" haberleri, provokasyon planları yapanlara epeyce ilham vermiş olmalı.

Hükümetin 1 Mayıs'ı bayram ilan etmesi, son derece doğru bir karar. Ama bugün 1 Mayıs'ı inatla Taksim Meydanı'nda kutlayacağını söyleyenleri anlamak çok zor. Vali provokasyondan bahsediyor. Bir delikten yılan ısırdığı zaman buna dikkatsizlik denir. Ya aynı delikten ikinci defa ısırırsa?

Türkiye'nin üzerinde ağır, bunaltıcı bir hava var. Bu havada her şey mümkün gibi görünüyor. O zaman siyasî görüşü ve ideolojisi ne olursa olsun herkesin ortak bir görevi olmalı: Provokasyonlara fırsat vermemek.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi