Kaybettirmekte yarışanlar
Ülkemizin ‘Büyük Türkiye’ olmasını engelleyen sebeplerin en başında elbette en başta darbeler ve darbeciler gelir, ama kendilerini ‘sağ’ ya da ‘sol’ görüşe mensup kabul eden bazı grupların da bu noktada sorumlulukları vardır.
Maalesef, kendilerini ‘solcu’ olarak adlandıran pek çok kişi ve grup, darbecilere destek olmuşlardır. Benzer şekilde kendilerini ‘sağcı’ kabul edenler arasında bu hataya düşenler de olmuştur. Ama darbeleri desteklemek konusunda kendilerini ‘solcu’ olarak kabul edenlere yetişmek mümkün olmaz.
Elbette bu sadece bizim tesbitimiz değildir. Geçmişte ‘solcu’ların içinde bulunan çok sayıda kişi, bu konuda ‘itiraf’larda bulunuyor. Hasan Cemal’in “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” adlı kitabı başta olmak üzere buna çok sayıda örnek var.
Bu noktada ‘sol’un hatalarına dikkat çeken Oral Çalışlar, şunu yazdı: “68 kuşağının önemli bir kısmı Kemalist geleneğe bağlı ailelerin çocuklarıydı. Birçoğumuz henüz taze olan 27 Mayıs 1960 askeri darbesini ‘olumlu’ görüyorduk. Bizim feyz aldığımız Mihri Belli gibi önderler, 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelişini ‘karşı devrim’ olarak yorumluyorlardı. O dönemde solun neredeyse bütünündeki egemen anlayış buydu. (...) Türk solunun Kemalizm’le hesaplaşması kolay değil. Darbecilikle hesaplaşması ise hiç kolay değil...” (Radikal, 26 Şubat 2011)
Aslında ‘sol’un içinden gelen bir ismin bunları gündeme taşıması, tartışma açması çok isabetli. Keşke Türkiye’deki ‘sol’ gerçekleri görse ve hem Kemalizmle hem de darbeci anlayışla hesaplaşsa...
‘Sol’daki bu ciddî hata yanında, ‘sağ’da, daha doğrusu bir kısım ‘mütedeyyin’ insanlar nezdinde de ‘demokrasi’ yanlış tanındı, yanlış tanıtıldı. Bugünü değil de 30 yıl öncesini düşünsek, muhafazakâr siyasetçilerin bir kısmının “AB’ye hayır” dediğini ve yine önde gelen bazı ‘dindar yazar’ların (‘Siyasal İslâmcı’ mı demek lâzım?) “demokrasiye hayır” yazıları yazdığını hatırlarız. İşte bir yanda darbeleri savunan ‘solcu’lar, öte yanda ‘demokrasiye hayır’ diyen ‘muhafazakâr siyasetçi ve yazar’lar Türkiye’ye çok şey kaybettirdi...
Bugün, siyasî anlamda AB için çalışan, çalıştığını söyleyen; “AB olmazsa olmaz” diyen, “Türkiye’nin yolu demokrasi yoludur” diye meydan meydan dolaşanlar, keşke 30 yıl önce de bunları söyleyip, bunları konuşsaydı... İnanın o zaman gerçekten AB’ye üye olmuş ya da o seviyeye rahatlıkla ulaşmış olurduk.
‘Sol’ cenahtan gelen itiraflardan sonra ‘sağ’ cenahtan da benzer itirafların gelmesi lâzım. Dünü hatırlamadan sadece bugünü değerlendirerek bir yere varabilir miyiz? Demokrasi, insan hakları, adalet ve hukuk yolunda ilerlemek için gayret sarf edenlere karşı, dünün ‘hayır’cılarının bir özür borcu yok mu?
Tabiî ‘sol’un yanı sıra, kendisini ‘sağ’da gören bir kısım ‘aydın’ların da Kemalizm konusunda kendilerini sınaması, eleştirmesi ve ‘yük’ten kurtulması gerek. ‘Sol’a yaramayan bu anlayışın, ‘sağ’a yaraması hiç mümkün değil. Ne garip bir tecellîdir ki, ‘sol’ bu yükten kurtulmak isterken; kendilerini ‘sağ’da kabul eden kişi, kurum ve bazı partiler ‘Kemalizm’e sığınmak istiyorlar. Böyle bir tavır ve davranış, dünyanın en yanlış işi olmalı!
‘Sağ’dakiler ve ‘sol’dakilerle bütün Türkiye, darbeleri övme yanlışından, ‘Kemalizm’ anlayışından kurtulmalı ki adalet ve hürriyet zeminine ulaşabilelim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.