Yassı Ada, İmralı Ada ve Hayırsız Ada
Türk Milleti’nin yüreğinde iki adanın acı hatıraları var...
Bunlardan birincisi Yassı Ada’dır ki, 27 Mayıs 1960’da gerçekleştirilen bir askeri darbe sonucu iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti yöneticileri (en başta da milletin sevgilisi Başbakan Adnan Menderes) bu adada bulunan zindanlara doldurulmuş, insanlık dışı muamelelere ve hatta işkencelere maruz kalmışlardı.
İkincisi İmralı Adası’dır ki, Yassı Ada’da idama mahküm edilen Başbakan Adnan Menderes’le iki bakan arkadaşı (Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu) İmralı Adası’nda idam edilmiştir. Bu yüzden milletimiz bu adaları “hayırsız” sayar...
Aslında üçüncü bir “Hayırsız Ada” daha var: İstanbul’dan toplanan sokak köpeklerinin buraya terk edilmesi yüzünden bu ismi almıştır (bugünkü adı Sivri Ada’dır).
Sokak kedilerini ve köpeklerini bulundukları yerlerde korumaktan, onları acımasızca toplayıp “sürgün”e gönderme noktasına gelişimizin hikâyesi oldukça eskidir...
Bu işin öncülüğü de, bir “orta yol” bulmak yerine, işi “kökünden” çözmek yanlısı olan Sultan II. Mahmud’a aittir.
Sultan IV. Murad gibi, Yeniçeri Ocağı’nı ıslah etmek yerine, kışlaları topa tutup her nasılsa kaçmayı başaranları yakalayıp öldürmek için “insan avı” başlatan ve bu suretle “Yeniçeri Ocağı”nın kökünü kazıyan da odur. Ardından sıra sokak köpeklerine geldi...
Bu “imha” olayını başlatan basit bir olay var...
Gece yarısı Galata’da gezinen bir İngiliz turist, birkaç sokak köpeğinin saldırısına uğradı. Kaçıp kurtulmak için çıktığı yüksek bir duvardan düşüp öldü. Bu yüzden İngiltere Osmanlı Devleti’ne sert bir nota verdi. İngiltere ile arasının bozulmasından endişeye kapılan Sultan II. Mahmud da “Sokak köpeklerinin hakkından gelinmesi”ni “ferman” buyurdu.
Padişahın emri üzerine, Belediye Başkanı Suphi Bey, oluşturduğu “itlâf ekipleri”yle sokak köpeklerini toplatıp teknelerle Hayırsız Ada’ya bıraktırdı. Aylarca devam eden bu işlem sonucunda adaya 80 bin civarında köpek bırakıldı.
Etrafı sarp kayalıklarla çevrili olan adada su ve yiyecek bulamayan köpekler, bir süre sonra açlıktan bir birlerini yemeye başladılar. Acı ulumalar özellikle geceleri İstanbul’dan bile duyulurdu. Bu uygulamadan kısa bir süre sonra çıkan Balkan Savaşı, halk tarafından “köpeklerin ahı tuttu” şeklinde yorumlandı.
İkinci büyük köpek toplama harekâtı 1865’te, Sultan Abdülaziz devrinde yaşandı. Bir bir toplanan sokak köpekleri, teknelerle yine Hayırsız Ada’ya bırakıldı.
Hayvanseverler bu işe o kadar öfkelendiler ki, hemen sonrasında çıkan ve Bayezit’den Gedikpaşa’ya kadar tüm binaları kül eden büyük İstanbul yangınını buna bağladılar: “Köpekleri topladınız, Allah da cezanızı verdi! Köpekler olsaydı, havlayarak felaketi önceden haber verirlerdi” dediler. Yorum etkili oldu; hükümet, Hayırsız Ada’da ölüme terk ettiği köpekleri İstanbul’a geri getirdi.
Sokak kedileri ile köpekleri üzerine en acımasız kıyım 1910’da gerçekleşti. İttihad Terakki kurucularından meşhur “mason üstad-ı âzam”ı Talât Paşa o tarihte Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) idi ve sokak köpeklerinin toplanıp Hayırsız Ada’ya bırakılmasını emretmişti.
Aklı başında hiç kimse bu işe yanaşmadığından “Köpek Toplama Ekipleri” serserilerden oluştu. Bunlar sokak sokak dolaşıyor, bu iş için özel surette imal edilen dev kerpetenlerle hayvanları yakalıyor, köpek toplama arabalarıyla önce Tophane’ye getiriyorlar, oradan da gemilerle Hayırsız Ada’ya götürüyorlardı. 30 bin civarında köpeğin bu şekilde öldürüldüğü kaydediliyor.
“Sokak köpekleri yakın tarihimizde hiç mi rahat yüzü görmediler?” diyeceksiniz, gördüler. Sultan II. Abdülhamid’in padişahlığında huzur içinde yaşadılar. Zira Padişah, sokak köpekleriyle uğraşmak yerine, kuduzla uğraşmayı tercih etti. Fransa’daki Pastör Enstitüsü ile işbirliği yaparak, İstanbul’da dünyanın üçüncü “Kuduz Enstitüsü”nü kurdu. Ayrıca sokak kedileri ve köpekleriyle ilgili araştırmalar yaptırdı. Özel hekimi Mavroyani Paşa’nın (Spiridon Mavrogenis) “Sokak Köpekleri” isimli kitabı, Padişah’ın talimatıyla yazılıp yayınlandı.
Bunca badireden sonra, Sayın Başbakan’ın bu meseleye eğilmesini hayırlı bir yaklaşım olarak görüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.