Irak Seferi ve Esaret
Bu haftaki kitabımız tarihi bir eser. Olabildiğince objektif yazılmış bir savaş hatırası. Irak gündemi sıcaklığını korurken ve ABD’nin Irak’ı nükleer silahları bahane ederek niye işgal ettiğini anlamak için de bu eseri okumak gerekir.
“Irak Seferi ve Esaret” adlı kitap, Yeditepe Yayınları’ndan çıkmış. Yazarı ise Birinci Dünya Savaşı sırasında bizzat cephede savaşan İngiliz komutan Charles V.F. Townshend. Eserin ilk tercümesi ise savaş sonrası “Tarih-i Asker-i Osmani Encümeni” tarafından yapılmış. Günümüze sadeleştiren ise Recep Ahıshalı.
Her anı bir tarihtir. Tarihi hatıralar ise hatıradan da öte, gelecek kuşaklara ders almaları için birer ders kitabı niteliğindedir. Tarihi hatıraların her satırı, özenle okunmalı ve titizlikle altı çizilmelidir ki, aynı hatalara düşülmesin ve başarılar elde edilsin.
İnsanoğlu hayatının her anında hata yapabilir ama savaşta yapılan en ufak bir hata, binlerce cana, binlerce kilometrekare toprağa sebep olabilir. Bu sebeple, savaş anıları sıradan okumalarla okunmamalıdır.
Kısaca kitaba dönecek olursak, Osmanlı ordusu, Birinci Dünya Savaşı’nda iki büyük zafer kazanabildi. Bunlardan birincisi Çanakkale zaferi, diğeri ise, bu kitabın konusunu oluşturan Kutü’l Amare kuşatmasıdır. Türk’ün tarih yazdığı Çanakkale zaferini, hemen hemen herkes bilir. Ancak Kutü’l Amare’yi fazla bilen yoktur.
İngilizlerin “Mezopotamya Seferi” adı verdikleri Irak cephesi, Hindistan’ın Bombay şehrinden hareket eden, İngiliz ve Hintli birliklerden oluşan kuvvetlerin 15 Ekim 1914’te Bahreyn ve 21 Kasım 1914’te Basra Körfezi’ndeki Fav Yarımadası’ndan başlayarak Basra’yı işgali ile açılır.
Bu bölgede askeri gücü oldukça zayıf olan Osmanlı kuvvetleri işgale karşı direnmez. Basra’yı geri almak üzere, Binbaşılıktan Yarbaylığa terfi ettirilen Süleyman Askeri Bey, cephe komutanlığına atanır. Yerli Araplar ve gönüllülerden topladığı kuvvetlerle “Şuayyibe’de” İngilizlere karşı taarruza geçen Süleyman Bey, 3 gün süren savaştan sonra yenilgiye uğrar.
Bu savaşta bacağından yaralanan Süleyman Bey, “Bercisiye” koruluğu yakınlarında intihar eder. Artık önemli bir direnişle karşılaşmayacağına inanan İngilizler, “Basra” vilayetindeki önemli stratejik mevkileri ele geçirerek buradaki durumlarını sağlamlaştırmayı ve Bağdat’a ilerlemeyi hedefler.
Gerçekten de fazla bir direnişle karşılaşmadan önce “Kurna’yı”, daha sonra da “Amare’yi” işgal ederler. Ardından “Kutü’l Amare’ye” hareket ederler. Albay Nurettin Bey tarafından olağanüstü azim ve kararlılıkla savunulan “Kutü’l Amare”, savaş malzemesi eksikliği ve kuvvet yetersizliğinden fazla dayanamayarak 25 Eylül 1915’te düşer.
Kutü’l Amare’nin kaybedilmesi Bağdat’ı büyük bir tehlikeye düşürür. İngilizler Bağdat’a oldukça yaklaşırlar, yolları üzerinde fazla bir engelle karşılaşmazlar. Mağlup Osmanlı kuvvetleri düzgün bir şekilde “Selmanipak’a” çekilerek burada bulunan hazır mevzilere yerleşir, savunma önlemlerini alırlar.
23 Kasım 1915’te “Selmanipak’a” taarruz eden İngilizler, şiddetli bir direnişle karşılaşırlar. İngilizler, Osmanlı kuvvetlerinin karşı taarruzu sonucu 4 bin 500 kişi civarında kayıp vererek 25 Kasım günü “Kutü’l Amare’ye” doğru ilerler ama burada da hızlı bir şekilde kuşatma altına alınırlar.
İngilizlerin kuşatmanın başlarında zaman zaman yaptıkları yarma hareketleri başarısızlıkla sonuçlanır. Basra’dan gönderilen yardım kuvvetlerinin girişimleri ile bölgeye yapılan takviyelerle güçlenmiş Osmanlı kuvvetleri karşısında başarısızlığa uğrarlar.
Kazanımları, kayıpları ve savaş sonrasında esir düşen kitabın yazarının İstanbul’daki esirlik yıllarını ise eserden okumak gerekir.
Kitap hakkında bilgi için: Yeditepe Yayınları: 0212 528 47 53
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.