"Orda öyle bizde böyle" ha!..
Dün bazı gazeteler sözleşmiş gibi, "Burada böyle, dünyada öyle" tarzında başlıklar kullanarak 1 Mayıs'ı kutlamakta medeni dünyadan ne kadar geride kaldığımızı; elâlemin şenlikle, müzikle, dansla, eğlenceyle, piknikle emeğin bayramını yaşarken bizim gazla, copla, hatta "devlet terörü" ile o caanım "mübârek gün"ü eziyete çevirdiğimizi ileri sürdüler.
Bunu çok severler; işlerine geldiğinde batılı standartları örnek gösterirler; gelmediğinde, "ama burası Türkiye; bizim kendimize mahsus özel şartlarımız var" derler.
Neymiş o özel şartlar? Ben söyleyim:
Sanayi inkılâbının ilk yıllarından bu yana belki bir asır boyunca Avrupalı işçiler, hakikaten zalim bir sermayeye karşı emeğin ve onurun mücadelesini verirken çoğu sabî yaşta nice nesiller kaybettiler fakat Batı'da sosyalizm, küçük ama etkili silahlı çeteler, cuntalar kurarak önce kırsalı, sonra da şehirleri silahlı propaganda ateşiyle tutuşturarak iktidara gelme hezeyanını hiç yaşamadı; orada sahici bir emek mücadelesi verildi. Neticede ezilen işçilerin haklarını savunma davası, demokratik sosyalizm durağına erişti ve kendi içinde kemâle erdi. Orada naylon değil, sahici Sosyalistler, Sosyalist rüyâyı çağın icapları önünde dönüştürüp "ehlî ve muasır" bir kıyafete bürüdüler.
Batının kapitalistleri, bizim -rüşeym hâlindeki- kapitalistlerden daha realist, daha rasyonel düşünebiliyor; en azından dikta ile demokrasi arasında ihtilaf çıktığında "herkes bir adım geri çekilsin" demek aklından geçmiyor. Bizden daha çok ve daha kaliteli üretiyorlar ve işçilerine iyi istihdam şartları, iyi ücret ödeyebiliyorlar. Fark varsa -ki var- burada işte! Biz, paranın sevk ve idaresini beceremeyip elimize gözümüze bulaştırdığımız, zaten kıt kaynakları israf ettiğimiz için ne yüksek istihdam sağlayabiliyor, ne de işçimize adam gibi ücret ödeyebiliyoruz. Edebiyata boğulmayalım: Burada asıl mesele emeğin örgütlenmesi değil, paranın yönetimidir. Kıt ve kısır sermaye şartlarında emeği ne kadar iyi örgütleseniz de ne istihdam ne de iyi ücretlenme hedeflerine erişebilirsiniz; işi örgütlü kabadayılığa bozarsanız zafere ulaşmak şansınız var tabii: Küba'da zafer (!) böyle kazanıldı ve Kübalılar -enerji yetmezliği sebebiyle, elektrikli düdüklü tencere kullanmak saadetine ancak birkaç ay önce erişebildiler!
Demek "orada öyle, burada böyle!" ha...
Almancı akrabalarınıza sorun bakalım; "orada", yarı militer birtakım unsurlarla gizli örgüt kurup ortalığı cinayet ve tedhiş ile ürküterek hükümet devirmeye kalkışan unsurlar, batılı birtakım basın organlarından ve derin bürokratik mercilerden destek görebiliyorlar mı? Sorunuz hele, ülkesinin parlamentosunu çalıştırmamakla öğünen politik unsurların yeri Batı dünyasında legal platformlar mıdır, yoksa tabiat tarihi müzesi mi?
Haydi sorun! Resmi ideolojisine kıble diye "Batı"yı koymuş bir ülkenin "aydın" takımı, hem batıcı ve pozitivist bir aydınlanmacılığı savunurken aynı zamanda batılıların koyduğu evrensel hukuk normlarına ağzını büzebiliyor mu?
Tarayın Batı'nın beşeri coğrafyasını; laikliği, demokrasinin önüne koyup "bize Cumhuriyet yetişir, demokrasi olmasa da olur; zaten halkımız gidip hep gericilere oy veriyor" diyen bir zümre ile karşılaşacak mısınız?
Dürüst olun, delikanlı olun, samimi olun: Batıcıysanız samimiyetinizi ispat edin; değilseniz açıkça söyleyin, en azından "biz Baasçıyız arkadaş" deyin, "totaliter ve otoriter bir yönetim istiyoruz" deyin, sonra da gelin canımı yiyin.
Ama en azından iki asırlık batılı sosyalist kültür birikiminin, birkaç aşiretvari sendika ağasının dayılanmasında mündemiç bulunduğunu ileri sürmeyin; gülünç oluyorsunuz!