Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bunların Ergenekon örgütünde ne işleri var?!?

Bunların Ergenekon örgütünde ne işleri var?!?

Hep aynı terane, hep aynı maval!.
“Birbiriyle hiçbir bağlantısı olmayan, birbirleri ile hiç görüşmeyen, birçok fikirleri birbirlerine zıt olan insanlar, Ergenekon sepetine nasıl konulur?..
Birisi bilim adamı,
Öteki gazeteci!..
Birisi avukat,
Öteki tetikçi!..
Birisi politikacı,
Öteki sendikacı!..
Birbirlerine benzemeyen bu adamlar, nasıl aynı suçu işlerler, nasıl aynı örgüt kapsamına alınırlar?”
Doğrusunu söylemek gerekirse;
Bunun “sebep”lerini az-çok tahmin ediyorum da; “neden” sorularına cevap vermekte hayli zorlanıyorum.
Çünkü ben;
Birçok “neden”in cevabını hâlâ bulabilmiş değilim!..
NEDEN?.. NEDEN?.. NEDEN?
Meselâ;
Öğrenciler 5. sınıfa kadar “öğretmenim” derlerken, 6. sınıfa geçtiklerinde, neden “hocam” demeye başlarlar?..
Meselâ;
İnsanlar, birbirlerine neden “gözlerinden öperim?” derler?.. Kimse, kimseyi gözlerinden öpmüş müdür?..
Meselâ;
“Dolmuş”lardaki “fiyat tarife”lerinde, “en kısa mesafe”, neden “indi-bindi” diye tabir edilir?.. Ne yani; önce inilip, sonra mı biniliyor?..
“Bulmaca”lardaki “boru sesi”nin cevabı, neden hep “ti”dir?.. Bulmacaları hazırlayanlar, hiç “ti” diye ses çıkaran bir “boru” görmüşler midir?.. Yoksa, bizi mi “ti”ye alıyorlar?.. Biz; “roketatar”ların “boru” diye yutturulduğunu çok gördük ama, o “boru”(!)lardan “ti” sesi çıktığını hiç duymadık!..
Gördüğünüz gibi;
Sorulan her “neden?” sorusunun mantıklı bir cevabı yok!.. Dolayısıyla; “Birbirine benzemez insanlar niye Ergenekon çatısı altında toplandı?” sorusunun da mantıklı bir cevabı yok!..
Olamaz, çünkü;
Bu adamlar, “kin ve öfke”den çılgına dönmeyip, “mantıklı” hareket etselerdi, biz de “mantıklı” bir cevap bulabilirdik?.
Onlarda “mantık” yok ki,
Biz, mantıklı cevap verebilelim...
BİZİ PKK YANDAŞI GÖSTERDİLER!
Bir olay aktarayım size...
Daha doğrusu; “geçmişte yaşanmış” bir olayı hatırlatayım...
Tarih, 25 Nisan 1998...
“28 Şubat Süreci”nin hız kazandığı ve “muhalif gazete ve gazetecileri susturma” plânının devreye sokulduğu günler...
O günün Hürriyet, Milliyet ve Sabah gazetelerinde; “Şemdin Sakık’tan şok itiraflar” başlığı altında “manşet”ten verilen haberler vardı.
Şemdin Sakık’ın “sözde itiraf”larına göre; PKK’ya, hemen her gün; “Marksist ve ateist terör örgütü” diyen Vakit ve Milli Gazete, güya “PKK ile gizli anlaşma” yapmış, “PKK’nın gizli destekçisi” olmaya söz vermiştir!..
M. Ali Birand ve Cengiz Çandar gibi gazeteciler de, “PKK yandaşı”dırlar!..
Gerçi biz, 27 Nisan 1998’de kendi cevabımızı vermiş ve bu oyunu “tezgâhlayanlar” ile onlara alet olup, “yardım ve yataklık” edenler hakkında “Şerefsizler” diye haykırmıştık ama, “işlerin nasıl kotarıldığını” ve bu insanların nasıl “organize” olduklarını yeni yeni öğreniyoruz!..
O İFADEYİ KİM HAZIRLADI?
Efendim; samanyoluhaber.com sitesinin yazarı Önder Aytaç’a; birkaç gün önce, bir “subay”dan mektup gelmiş.
O günü anlatmış... Evet, evet; kod adı “Parmaksız Zeki” olan “Şemdin Sakık’ın sorgu günü”nü!..
Subay, mektubunda; “Adamın yüzünü görmemek için o sorguya girmedim... Hani; kendimi tutamam da, hoş olmayan şeyler yaparım, diye” başlamış mektubuna ve “sorgunun ayrıntıları”nı şöyle anlatmış:
“Parmaksız Zeki geldi, sorgusu yapıldı... 101 sayfa da ifadesi alındı. Sorgudan sonra; Karargâh’tan psikolojik harp taburundan iki subay geldi. Ellerinde 11 sayfalık bir ifade ile... İfade, Ankara’dan yazılmış... Devir de, Çevik Bir’in en kahraman olduğu bir devir...
28 Şubat’ın Diyarbakır’daki Kolordu Komutanı da Yaşar Büyükanıt. Diyarbakır’da Parmaksız’ın sorgusu Yaşar Paşa’nın kontrolünde devam ediyor.
Parmaksız, 11 sayfalık bu ifadeyi imzalamadı. Kafasına silah dayadılar, gene imzalamadı!..
Buna rağmen, o ifadenin altına, ‘imzadan imtina etti’ yazdılar ve ifade alan ve hazır bulunanlar imzaladı.
Bu şekliyle de mahkemeye ek ifade olarak gönderildi.
Ve sonrasında da gazeteler yazmaya başladı;
Şemdin Sakık’ın ifadelerine göre falan filan gazetecilerin PKK’ya destek verdikleri, PKK’dan para aldıkları diye!..
Gazetecilerden başka isimler de vardı.
Arkasından Dinç Bilgin ve Aydın Doğan’a baskı yapıldı, bunları işten atacaksın diye...
Biri gazetecileri kovdu, öbürü ise iyice pasifize etti. ‘İşte hain gazeteciler’ diye de Hürriyet’te haber yapıldı.
Bir başka hain de Akın Birdal’ı vurdu. İşte bu hain üretme merkezinin sadece bir fotoğrafı.
Bazı teferruatları ise anlat(a)madım.”
BU ORGANİZASYONDA İŞİNİZ NE?
Hani, “neden?” diye soruyorlar ya; “Neden birbirine benzemez insanlar Ergenekon örgütüne sokuluyor?” diyorlar ya, bu defa, aynı soruyu, ben onlara soruyorum;
“Vakit veya Millî Gazete’nin M. Ali Birand ve Cengiz Çandar’la ne gibi ortak bir yönü var ki, aynı kefeye konulduk?.. PKK’ya marksist ve ateist bir örgüt diyen Vakit ve Milli Gazete, nasıl PKK destekçisi olarak gösterilir?..”
Bir soru daha;
“Çevik Bir veya Yaşar Büyükanıt’ın Hürriyet’le, Sabah’la ve Milliyet’le nasıl bir bağı, nasıl bir bağlantısı var ki; Şemdin Sakık’ın olmayan ifadesini, onların emir ve talimatı ile aynı gün, aynı fotoğraflarla manşetlerine çektiler?..”
Öyle ya;
Bir yanda “PKK’lı” bir adam, öte yanda “asker”ler, bu tarafta da “gazeteci”ler!
Görünürde, hiçbir “bağ” ve “bağlantı”ları yok!.. Ama, perde gerisinde, “aynı organizasyon”un içindeler!..
Malûm; o dönemde Refahyol Hükümeti’ni devirmişler, “yeşil sermaye” dedikleri işadamlarını “kebapçı”lara varıncaya kadar “kara liste”ye alıp, fişlemişlerdi!.
Ama, “topyekûn savaş” devam ediyordu... Sırada, “28 Şubat muhalifi gazete ve gazetecileri susturmak” vardı!.. Onu da; Şemdin Sakık’ın “olmayan ifadeleri” üzerinden yapmaya kalktılar!..
“Bilim adamı, işadamı, avukat, sendikacı ve gazeteciler nasıl oluyor da Ergenekon organizasyonuna dahil ediliyorlar?” diyenlere, tekrar sormak istiyorum;
“28 Şubat Cuntası’nın organizasyonunda sizin ne işiniz vardı?..”
Önce bunu “izah” edin ki;
Sıra Ergenekon’a gelsin!..
ORTAK HEDEFLERİ CAMİ!
Ergenekon, öyle bir “örgüt” ki,
Bir “ahtapot” gibi!..
Her yerde “kol”ları var!..
Bir kolu “ordu” içinde, bir kolu “siyaset”te!.. Ağına düşürdüğü adamlar arasında “profesör” de var, “gazeteci” de!.. “Tetikçilik” yaptıracağı “avukat” da var, “sulandırma” yazıları yazdıracağı “yazar” da!..
“Beden”leri “ayrı mekân”larda olsa da; “zihniyet”leri, “amaç”ları ve “hedef”leri hep “aynı!”
Buyrun, bir “örnek” verelim.
Hepiniz biliyorsunuz ki;
Org. Çetin Doğan tarafından hazırlandığı iddia edilen ve kod adı “Balyoz” olan “darbe plânı”nın; “çarşaf” ve “sakal” kod adlı eylem plânlarının amacı; bir Cuma günü, “Fatih ve Beyazıt Camilerini bombalamak”tı!..
Camiler bombalanacak, insanlar ölecek ve böylece “darbeye zemin” hazırlanacaktı!..
Bu plân, 2003 yılında hazırlanmış, 2010’da deşifre edilmişti!..
Plânın deşifre olması üzerine; dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, 25 Ocak 2010’da şöyle bağırmıştı:
“Savaşta Allah Allah diye hücum eden bir ordu, hiç cami bombalar mı?.. Bunu iddia etmek vicdansızlıktır!”
Mı acaba?..
Şimdi gelin, “Allah Allah” diye hücum eden “ordu”nun bir “amiral”ine kulak verelim...
Deniz Kuvvetleri Plân Prensipler Başkanı Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz; Balyoz Darbe Plânı kapsamında gözaltına alınmasının ardından, bir “Yahudi” ile evli olan kızı Ülkem’e “vasiyet”te bulunuyor:
“Türkiye’yi terk edin!”
Niye terk edecekler Türkiye’yi?..
Çünkü efendim;
Ramazan Cem Gürdeniz’e göre, “Türkiye, her geçen gün İslâmlaşıyor!”
“Gidin” diyor;
“Terk edin bu ülkeyi!..
Gidin, kendinizi kurtarın!..
Çünkü Türkiye Araplaşıyor, İslamlaşıyor, çok feci ülke oluyor!.. Her metrekaresine bir cami düşecek ve ezandan uyuyamayacaksınız!.. Gidin kendinizi kurtarın!..
Amerika’ya yerleşin!.. Kanada da olur!.. Japonya, Çin bile olur!.. Gidin kendinizi kurtarın... Bu ülkede kalmayın!..”
Söyleyin Allah aşkına;
“Cami”den rahatsız olan, “ezan sesi”ne tahammül edemeyen bir adam; sırf, uykularını kaçıran o “ezan sesini susturmak” için, cami bombalamaz mı?
Böyle bir adam;
Hiç gözünü kırpmadan;
Cami de bombalar, namaz kılan insanları da katleder!..
Böyle bir adam;
“Allah, Allah” diye “cami”ye giden insanları bombalar ki, “darbe”ye zemin oluşsun!.. Çünkü, “darbe” gerçekleşince, “cami” de kalmaz, “ezan sesi” de!..
Tabiî, namaz kılacak “Müslüman” da!..
İLK HEDEF, CAMİLERİ KAPATMAK!
Bu olayı aktardım ki;
“Birbirine benzemez adamlar Ergenekon’a nasıl dahil edildi?” sorusuna cevap verebileyim.
Malûm;
Son “Ergenekon operasyonu”nda gözaltına alınıp da tutuklanan isimlerden biri de Prof. Dr. Yalçın Küçük’tü!..
O, bir profesör!..
“Yoldaş” ve “candaş”ların ifadesiyle, bir “aydın”, bir “bilim adamı!”
Sordukları şu:
“Bir bilim adamının Ergenekon örgütüyle ne gibi bir bağlantısı olabilir?”
Yalçın Küçük’ün;
“Hükümeti devirmeyi” amaçlayan “Cuntacı yapılanma” ile ne gibi bir ilişkisi vardır, şimdilik onun ayrıntılarına girmiyorum.
Ama, Yalçın Küçük’ün; Balyoz’un 1 numaralı sanığı Org. Çetin Doğan ve Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz ile “zihniyet ikizi” olduğunu, rahatlıkla söyleyebilirim.
İddialara göre;
Org. Çetin Doğan liderliğindeki cunta, “Fatih ve Beyazıt Camilerini bombalayacak”tı!.. Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz de; “cami”den rahatsızdı, “ezan sesi”ne tahammülü yoktu!..
Prof. Yalçın Küçük’ün ise, onlarla “ortak nokta”sı, yine “cami” ve “ezan”dı!..
Lütfen dikkat;
Yalçın Küçük, bundan “24 yıl önce” yani 3-9 Mayıs 1987 tarihli haftalık Yeni Gündem dergisinde, aynen şunları yazıyor:
“Okul ve resmî dairelerdeki cami ve mescidlerin tümünü kapatacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın!..
Sosyalist hükümetimizin ilk safhasında, camilerdeki tüm hoparlörleri sökeceğimizi şimdiden açıklamakta yarar görüyorum!”
“Ortak nokta”yı görüyorsunuz değil mi?..
Adam, taa 24 yıl önceden kafasına koymuş; “cami”leri kapatacak, “ezan sesi”ni susturacak!..
ONLARIN NE İŞİ VAR?
Hani, soruyorlardı ya;
“Ortak noktaları ne?”
Daha ne olsun?..
Biri “camileri kapatmak”tan, öteki “camileri bombalamak”tan, bir diğeri “ezan sesinden kaçmak”tan dem vuruyor!..
Bunların “ortak nokta”ları belli de; onları savunan, hatta “Silivri’yi basıp, Ergenekon’cuları kurtarmak”tan dem vuran CHP’nin, onun genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “laikçi taife”nin ve “kartel medyası” ile onlara “şirin” görünmeye çalışan “bizim ezikler”in bu fotoğrafta ne işi var, onu anlayamadım!..
Anlayan varsa;
Bi zahmet, bana da anlatsın!..
Zira, “neden”leri sıralamaktan iyice bıktım, usandım!.. “Zihniyet ikizliği”nden ve bu ikizliğin getirdiği “ortak hedef”ten daha önemli ne olabilir ki?..
İşte, her şey ortada;
“İslâm karşıtlığı”nda birleşmişler!..
Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti’ni de, “İslâm’a duyarlı” gördüklerinden, “yıkmaya” çalışmışlar, hâlâ çalışıyorlar!..
Bilmem, anlatabildim mi?..
============
Taciz olayının iki boyutu!
Hiçbir olay, “tek boyutlu” değildir... Her olayın, bir de “diğer tarafı” vardır... Oda TV muhabiri İklim Bayraktar ile CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal arasında yaşandığı öne sürülen “taciz” olayı da böyle...
Yeni yeni öğreniyoruz ki; İklim Bayraktar, Baykal tarafından “taciz”e uğramış!.. Hem de; “Böğüre böğüre ağlamak istiyorum” dedirtecek bir tacize!.. Ama, ne hikmetse, bu “taciz” olayı gizlenmiş!..
“Olayı bildikleri” halde; Soner Yalçın tarafından da gizlenmiş, Gürsel Tekin ve Kemal Kılıçdaroğlu tarafından da!..
Resmen ve alenen “örtbas” edilmiş, “karartma” uygulanmış!..
Hadi, Tekin ve Kılıçdaroğlu; “Kol kırılır, yen içinde kalır” diye düşündü, peki, hemen herkesin “özel hayatını fişleyen” Soner Yalçın niye sustu?.. “CHP ile Halk TV pazarlığı ortaya çıkmasın!” diye mi acaba?..
Bunlar, olayın bir yönü... Gelelim İklim Bayraktar yönüne... İklim Bayraktar, “evli bir kadın” olması dolayısıyla, bu “taciz”in ayrıntılarını anlatamamış olabilir... Bunu anlayışla karşılayabilirim... Ne var ki, İklim Hanım; Baykal’la o görüşmeyi yapabilmek için, “gazeteci”liğini mi kullandı, yoksa “kadın”lığını mı?.. O görüşmede; “siyasi” konular mı geldi gündeme, yoksa “Halk TV’nin Soner Yalçın’a devri” gibi, “ticari” konular mı?..
Bütün bunlar açığa çıkmadan; ne Baykal’ı “masum” bulurum, ne de İklim Hanım’ı!.. Hele de; “Halk TV” üzerinden “CHP’yi ele geçirme” oyunları oynanmışsa!.. Oyunun bir tarafında Soner Yalçın ve İklim Bayraktar, diğer tarafında da Gürsel Tekin ve Kemal Kılıçdaroğlu var!..
Tarafların, “eteklerindeki taşı dökme” zamanıdır!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi