Sermayenin ülkeleri ya da Aydın Bey’in ilkeleri!
Hani, merhum Mehmed Akif; “yumuşak başlı” isem, kim dedi ki “uysal koyun”um.. Kesilir belki, çekmeye gelmez boyunum, deyip, ardından da ekliyor ya; “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem... Gelenin keyfi için, geçmişe kalkıp sövemem!”
Galiba işte böylesine bir “dik duruş” ve işte böylesine bir “omurgalılık” sergilemenin tam zamanı!..
Evet, “direnme” zamanı!..
Zira, “yumuşak başlılık” gösterdikçe, “uzlaşma” adına sessiz kaldıkça bir de bakmışız ki, tepemize çıkmışlar!.. Sadece tepemize çıksalar yine iyi, bir de ellerine “kırbaç” almışlar, habire “deh”liyorlar!..
İyi de, birader;
Sen “kim” oluyorsun?..
“Neci”sin sen?..
Senin koyduğun “kural”lar; senin yaptığın “yorum”lar, senin hazırladığın “iddianame”ler her tarafta geçerli olacak da, benim “inanç”larım, benim “hassasiyet”lerim, benim “ölçü”lerim ne olacak?
Ben mecbur muyum, senin koyduğun “ölçü”lere uymaya?.. Mecbur muyum senin diktiğin “elbise”yi giymeye?.. Mecbur muyum, seninle “aynı duyarlılığı” göstermeye?.. Senin gibi “sol elle yemek” yemeye, senin gibi “giyinmeye” ve en önemlisi de senin gibi “düşünmeye” mecbur muyum?..
Sen “kim” oluyorsun?..
“Benim sahibim olan bir beyaz” efendi misin sen? Ben, senin “kölen” olan bir Kunta Kinte miyim ki; hep emir yağdırıyorsun, hep kural koyuyorsun!..
Bu, ne biçim iştir ki;
Senin koyduğun “kural”lar, senin koyduğun “ölçüler” ve senin ağzından çıkan her söz hep “doğru”dur ama benim yaptığım her şey “yanlış!”
Sen, her şeyi bilirsin!.. Ama benim bildiklerimin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok!..
Sen, “istediğin gibi” yaşarsın!.. Ama bana her yer “kamusal alan”dır, her yer yasak!.. Senin “inançsız”lığın bir tercih, benim inanmam ise “irtica!”
Peki, sorarım sana;
Sen kimsin?..
Kim oluyorsun sen?..
Sen, “bu ülkenin sahibi” misin?.. Bu ülke senin çiftliğin, ben de senin çiftliğinde “maraba”larından biri miyim?
Yetti be!..
Yetti artık!..
Düş yakamdan!..
İn sırtımdan be adam!..
BUNUN ADI, SERMAYE IRKçILIĞIDIR!
Evet, böyle konuşmanın, böyle direnmenin ve böyle dikleşmenin zamanı geldi, geçiyor bile!..
Eğer böyle bir “direnç” göstermezsek, korkarım ki; “sırtımıza binmek”le kalmayacaklar, bir gün gelecek sırtımıza “semer” vuracaklar!..
Böyle bir düşünceye niye kapıldım ve böylesine niye öfkelendim, biliyor musunuz?
Dünkü Vakit’in sürmanşetinde “Aydın Bey’in yayın ilkeleri” başlılı bir haber vardı ya, işte o haberden etkilendim, fena halde de canım sıkıldı ve öfkelendim!..
Gel de, öfkelenme!..
Buyrun, okuyun şu satırları:
“Günlerdir Sabah-atv’nin Katarlı ortağına karşı kampanya yürüten Doğan Grubu’na, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘Sermaye ırkçılığı yapıyorlar’ şeklindeki sözleri ve yabancı ortağın Müslüman olmasından rahatsızlık duyulduğu yönündeki eleştiriler üzerine itiraf niteliğinde açıklama geldi.
Doğan Holding Genel Koordinatörü Nebil İlseven yaptığı açıklamada, ‘Takdir edeceğiniz gibi medya kritik özelliği olan bir sektör niteliğindedir’ diyerek Arap sermayesini medyada istemediklerini bildirdi.
Açıklamada, medyadaki yatırımcıların, cumhuriyetin çağdaş uygarlık hedefi gerçeğini kabul eden bir anlayışla faaliyet göstermelerinin hayati olduğu belirtilerek, ‘Doğan Grubu’nun kuşku ve çekincelerinin temel kaynağı yabancı sermaye ve onun milliyeti değil, benimsediğimiz temel ilkelere ve demokratik rejimimize karşı bir zihniyetin sermaye gücü ile Türk medyasına sızmasıdır’ denildi.”
Evet, haber bu!..
Görüyorsunuz ya;
Beyefendiler “kural” koymuş:
“Medyada Arap sermayesi istemiyoruz!”
Peki, “o niye”ymiş?..
çünkü efendim; Arap sermayesi “medyaya sızabilir” ve böylece “temel ilkeler”e, “demokratik rejim”e, “Cumhuriyetin çağdaş uygarlık hedefi” gerçeğine aykırı gelişmeler yaşanabilirmiş!..
“çekince”leri ve “karşıtlık”ları bundanmış!..
İşte, sormanın tam sırasıdır;
Tamam da, sen “kim”sin be adam?.. “Kural” koyma hak ve yetkisini kim verdi sana?..
Sen “rejimin sahibi” misin?..
Bu ülke, senin “babanın malı” mı?..
Sen, kendi “hassasiyet”lerine öncelik verirken, benim “inanç”larımı veya benim “hassasiyet”lerimi niye dikkate almıyorsun?..
Sen “Arap sermayesi”ne karşı çıkıyorsun da, benim “Yahudi sermayesi”nden gıcık kaptığımı, bu ülkeye “büyük tahribat” verdiğini düşündüğümü niye hiç dikkate almıyorsun?..
N’oolmuş;
“İşadamı Ahmet çalık; Vakıfbank ve Halkbank’tan 750 Milyon Dolar, Katarlı Al Wassal şirketinden ise 350 Milyon Dolar kredi alıp, üstüne de 150 Milyon Dolar koyarak Sabah ve atv’nin sahibi olmuş!..”
“Ağızlarından çıkardıkları bakla” şu:
“Türk Basını’na Arap Sermayesi girdi!”
Lütfen dikkat;
Türk Basını’na her şey girmiştir!. Alman girmiştir, Amerikalı girmiştir, İsrailli veya Hollandalı girmiştir!..
Ama bunların çoğu, herhalde “kabuklu” olduğundan hiç kimseye “dert” olmamıştır!..
Hiçbir gazete, mesela;
“Türk Basını’na ilk kez İsrail sermayesi girdi” veya “Türk Basını’na ilk kez Alman/Amerikan sermayesi girdi” diye başlık atmamış, “İngilizce, Almanca veya İbranice hurufat” kullanmamıştır!..
Ama, sonunda bu da oldu!..
Türk Basını’na: “Arapça hurufat” girdi!..
Herhalde söylemeye gerek yok,
“Katar sermayesi”ne duyulan bu “öfke”nin, bu düşmanlığın altında, “İslâm düşmanlığı”ndan başka bir şey yok!..
öyle ya;
çalık’ın Katarlı ortağı “El Wassal” nihayetinde bir “Müslüman”dır!.. Katar ise netice itibariyle, bir “İslâm ülkesi”dir!..
Şunu demek istiyorum:
Sen “Arap düşmanı” olabilirsin.. Ama ben de, senin gibi “İsrail dostu” olmak, “İsrail’in çıkarlarını savunmak” zorunda değilim!..
MEDYAYA İSRAİL SIZINCA!
öyle ya;
Sabah ve atv’nin içine “Arap sermayesi” nasıl “sızmış” (!) ise, senin bünyene de “Yahudi sermayesi” sızdı!..
İşin enteresan tarafı;
Türk basınına “sızan” (!) Arap sermayesi, hiç kimseye mesela “Katar’ın hak ve çıkarlarını savunacaksınız!” diye baskı ve dayatmada bulunmaz!..
Ama, “Aydın Doğan’ın Yahudi ortağı”ndan aynı anlayışı beklemek de biraz “safoşluk” ve “embesillik” olur!..
çünkü efendim;
“Aydın Doğan’ın Yahudi ortağı”nın temel ilkesi ve hatta tek varlık sebebi, “İsrail’in çıkarlarını savunmak”tır!..
Bu konuyu daha önce iki defa yazdım... Ama mevzu açılınca, yine yazmak zorunda kaldım.
Malum, 16 Kasım 2006’da Doğan Yayın Holding bünyesindeki Doğan TV’nin yüzde 25’i Almanya’nın en büyük medya kuruluşlarından biri olan Axel Springer’e satılmıştı...
Bu “satış” işlemi, Aydın Doğan grubu gazetelerinde 17 Kasım 2006’da şöyle duyurulmuştu:
“Satış anlaşması dün Berlin’de imzalandı. DYH’nin Kanal D, Star TV ve CNN Türk’ü de bünyesinde bulunduran Doğan TV’deki her biri 1 YTL nominal değerdeki toplam 90 milyon 854 bin adet hissesi toplam 375 milyon Euro’ya (480 milyon dolar) satılacak.”
Peki, “Doğan TV’nin yüzde 25’ini” satın alarak “Aydın Doğan’a ortak” olan Axel Springer adlı bu şirket ne menem bir şirketti?..
Hemen ifade edeyim: Şirketin kurucusu Axel Springer denilen adam 2 Mayıs 1912’de doğmuş.
“Temmuz 1966’da İsrail’e ilk ziyaret”ini gerçekleştirmiş. 22 Eylül 1985’te Berlin’de ölmüş!.
Ama henüz “sağ” iken, yani “Ekim 1967”de, yani “İsrail’e ilk ziyaret”inden tam 1 yıl sonra; 5 maddelik “strateji”sini, yani “yayıncılık ilkeleri”ni açıklamış...
Bu prensiplerinden biri de aynen şöyle: “Yahudi ve Almanlar arasında bir uzlaşma ortamının sağlanması ve İsrail Devleti’nin haklarının savunulması için mücadele edilecek!”
Ne ilginçtir ki;
Bugün “Türk Basını’na Arap Sermayesi sızdı” (!) diye ortalığı velveleye verenler, “Yahudi’nin nerelere ve nasıl sızdığını” görmezden geldi/geliyor!..
Peki, bunun esbab-ı mucibesi ne?..
Tek cümleyle ifade etmek gerekirse
“Arap ve İslâm düşmanlığı!!!”
İşte, benim isyanım, benim öfkem buna!..
Bu “zihniyet”e!..
YETER BE!.. YETER ARTIK!
Beyefendinin “Arap düşmanlığı” üzerinden yaptığı “İslâm düşmanlığı” bir rejim hassasiyeti olacak ama, benim “Yahudi sızması”na olan tepkim dikkate alınmayacak, öyle mi?..
Yok öyle yağma!..
Sen kim oluyorsun ki, sen “endişe” edeceksin ama benim endişelerim hiç hesaba katılmayacak!..
Yeter artık!.. Yeter be!..
Düşün milletin yakasından!..
İnin milletin sırtından!..
Bilesin ki;
Sen beni tanımazsan, ben seni hiç tanımam!..
Bunu, sadece “ben” değil, “herkes” söylediğinde, bu ülkede çok şey değişir, çok şey normalleşir!..
Ne olur, birazcık “dik duruş!”
Göreceksiniz, çok şey değişecek!..
----------------
Aşkale Devlet Hastanesi!
Erzurum'un Aşkale ilçesinde oturan okurlarım aradı... "Aşkale Devlet Hastanesi"nden dolayı, Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a teşekkür ediyorlar... Böylesine "mükemmel" bir hastaneye kavuştukları için, herkes çok mutlu!..
"Ancak" deyip ekliyorlar: "Eleman alımında uygulanan kıstaslar, hiç de adil değil!"
28 Şubat'ta bir "mülâkat" yapılmış... Dr. İsmet Bey ve Hemşire Yeliz Hanım yapmış mülâkatı..
"Bu, nasıl mülâkat?" diyor Aşkaleli okurlarım; "4 yıllık fakülte ve 2 yıllık yüksek okul mezunları dururken, lise ve ortaokul mezunları alındı hastaneye!"
Gerekçe olarak da; işe alınanların "bilgisayar kullanmayı bildiği" gösterilmiş!.. "Ancak" diyor okurlarım; "Bilgisayar bildikleri söylenen elemanlar, bilgisayar klavyesinde tuş arıyor!"
Demem o ki; olayın bir kısmına vakıf olduğunu zannettiğim sayın Recep Akdağ, şu işe bir el atsın da, gerçek neymiş öğrenelim!