Taha Akyol

Taha Akyol

Üç konu

Üç konu

Bu gazetecilik değil
OKURKEN insan iğreniyor. Böyle gazetecilik olmaz. Gazeteci elbette kişiler hakkında bilgi toplayabilir; ne yazmış, ne demiş diye...
Ama kişiler hakkında tehdit, yıpratma ve şantaj aracı olarak kullanılabilecek özel hayata ilişkin bilgilerin, kurguların, iftiraların peşinde koşarsanız bunun adı gazetecilik olmaz.
Değerli meslektaşlarım ve yakın dostlarım Nazlı Ilıcak ve Güneri Cıvaoğlu hakkındaki uydurmadan bahsediyorum tabii...
Sadece Ilıcak ve Cıvaoğlu değil, başka meslektaşlarımız da yine çirkin usullerle nasıl mağdur edildiklerini köşelerinde yazıyorlar.
Bu usuller gazetecilik olamaz.
Aklımın almadığı bir husus daha var; böyle özel hayata ilişkin belden aşağı vurmaların Ergenekon dosyasında ne işi var?! Hukuki bağ nedir?!..

Bu da gazetecilik değil
Baykal hakkında ileri sürülenler de yine aynı nitelikte: Tehdit, şantaj, yıpratma amacıyla kullanılabilecek iddialar...
“Varan 2” lafının anlamı nedir?
“Varan 1” neydi?
Şantaj aracı olabilecek görüntüleri kaydetmek için “alet edevat” istemek gazeteciliğin hangi kitabında yazıyor? Hadi diyelim bu tek taraflı iddia... Peki, niye telefon konuşmasında geçiyor?
Diyelim ki Kılıçdaroğlu’na göre, Baykal hakkında değil, “AKP’li bir yönetici”(?!) hakkında kayıt yapmak için “alet edevat” yardımı istenmiş... Ne değişir?! Aynı çirkinlik...
Hukuken, bu çirkin işler belki başka bir suç oluşturabilir ama terör örgütü nitelemesi için başka kanıtlarla beslenmesi lazım.
Baykal ve diğer mağdurlar davacı olduğu için de sonuçta kararı yargı verecek.
Nedim Şener’in dosyasından böyle belden aşağı vurmaya yarayacak şeyler çıkacağına hiç ihtimal vermiyorum. Evet, soruşturma hızla sonuçlandırılmalıdır, ak’la kara’nın, yaş ile kuru’nun bir an önce ayrılması için...

BDP ve demokrasi
PKK beğenmediği Kürt sanatçı ve yazarları tehdit etti: Şivan Perwer, Mehmet Metiner ve Muhsin Kızılkaya...
Leyla Zana sadece Şivan’ı savundu! Zana’yı dinleyen Kürtler bu tehdit yüzünden PKK’yı protesto edince bakın Zana ne dedi:
“Hayır, kesinlikle hayır, protesto yok. Bir Kürt bugün başka bir Kürdü protesto ederse bilin ki aklında eksiklik var!”
Bu sözler dehşet verici bir “etnik totalitarizm”dir, demokrasiye taban tabana zıttır.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise PKK’nın tehditlerine karşı çıktı:
“Asla hoş göremeyiz. Böyle bir şeyi asla kabul edemeyiz. Bize hakaret etse bile hiçbir şekilde yaşam haklarına yönelik tehditleri doğru bulmayız.”
Güzel... Ama PKK’nın tehditleri böyle bir açıklamayla geçiştirilmemeli, kararlı bir duruş geliştirilmelidir.
Seçimlere giderken PKK yeni bir tehditte daha bulundu:
“AKP’li siyasetçileri kaçırıp, yargılayıp tutuklarız!”
BDP’liler bu konuda açıklama yapmalı, duruşları neyse açıkça ve kararlılıkla ortaya koymalıdır.
Demokrasi ve Kürt vatandaşlarımızın tercih özgürlüğü PKK tarafından tehdit edilecek, BDP kararlı bir duruş koymayarak göz kırpacak!.. Kürt tabanı PKK’nın tehditlerini protesto edecek, Kürt politikacı “protesto yok” diyecek!
Kürt meselesinin çözüm yolu demokrasidir, önündeki en büyük engel bu totalitarizmdir.
AKP’li veya başka partili “politikacıları kaçırma” tehdidine karşı tavır alıp almamak, BDP’nin demokrasi ile totalitarizm arasındaki samimiyet sınavıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi