Sevgi, bilgi ve ilgi
Yaşlılığı ve yaşlıları yazmam hususunda müthiş bir ısrar var…
Aynı şekilde çocuklarla iletişim kurmanın püf noktalarını yazmamı isteyenler de çok…
Nedenini anlıyorum: Yaşlılarımız kendilerini dışlanmış hissediyor. öte yandan çocuklarla iletişim konusunda ailelerde sorunlar var.
Aslına bakarsanız iletişim kanallarımıza bir şeyler oldu. Uzun zamandır her şey televizyona göre şekilleniyor.
Bu da sıkıntılar doğuruyor.
•
Geleneksel ailemiz üç kaynaktan beslenirdi…
Kaynakların başında “sevgi” gelirdi…
Onu “bilgi” ve “ilgi” takip ederdi.
Bunlar bilinçli bir “denge” içinde yaşanırdı.
çocukların yanı sıra yaşlılar da bunlardan nasibini alır, mutluluk içinde hayatlarını yaşarlardı.
çocuğun yetişmesinden birinci derecede sorumlu olan anne ve baba çocuğa karşı gerektiği zaman sertleşir, nine ve dede ise son derece muvazeneli bir yaklaşımla çocuğu himaye görevini üstlenirlerdi.
Ama çocuğu şımartmamaya da özen gösterirlerdi. Yani yaşlıların çocuğa yaklaşımı müşfik, ama muvazeneliydi. ölçüyü kaçırmaz, çocuğu anne-baba otoritesine karşı kışkırtmazlardı.
“çekirdek aile” tanımlamasıyla “Batı tarzı aile” yapısına geçtiğimizden beri aile içi dengeler bozuldu.
özellikle çalışan anne-babanın sorunları büsbütün arttı. çocuklarını kreşlere emanet edip karşılıklı hasret çekmekten başka çare kalmadı.
Tabii bunun bir geri dönüşü olacaktı. O da vakti geldiğinde anne-babanın huzurevine terk edilmesi şeklinde gelişiyor!
çocuklara da yazık oluyor, yaşlılara da.
Oysa eskiden yaşlıların ve çocukların her türlü önceliği vardı...
Geleneksel değerlerimizden kopuş süreci içinde, çocuk ve yaşlı eksenli aile yapısından da koptuk...
Televizyon eksenli, para merkezli bir aile yapısına geldik!
Tabiatıyla ailelerimiz yaşlıların tecrübelerinden de, denetimlerinden de uzaklaştı...
Bundan da başta çocuklarımız olmak üzere, herkes derece derece etkilendi.
En çok çocuklar etkilendi, çünkü çocuklar, ailenin yaşlılarından gelen eleştirisiz sevgi ve öfkesiz şefkatten mahrum kaldılar. (Anne-babanın sevgilerinde bile eleştiri, şefkatlerinde bile zaman zaman öfke olur.)
Anne ve baba ise hayat tecrübesiyle süslü yapıcı eleştiriler alamaz oldu...
Sonuçta her şey hayatı çok yoğun yaşamak zorunda kaldıkları için her zaman yorgun olan anne-babanın sırtında kaldı.
Hem ailenin geçimini sağlayacaklar, hem komşu ve akrabalarla giriştikleri gizli ekonomik rekabeti kazanacaklar, hem çocuklara bakacaklar, onları eğitecek, hayata hazırlayacaklar...
Bu durumda anne-babanın işi çok zor: Zaten bazı ailelerde anne de, baba da çalışıyor ki, onların işi daha da zor!
•
Şimdiki aile yapımızın çocuklara yönelik boyutu üç ana kategoriye ayrılabilir:
1. çocuklarına aşırı derecede ilgi gösterenler,
2. çocuklarına aşırı ilgisiz duranlar,
3. Duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken, bazen tüm ilgi bağlarını kesenler.
İlgisizlik çocuk tarafından sevgisizlik olarak algılanır. çocuğa dışlanmışlık hissini verir. Sonuç olarak sokaklarda varlık aramaya başlar.
Kontrolsüz aşırı ilgi ise çocuğu baskı altına sokup pısırıklaştırır, güvensiz yapar; kimliksiz ve kişiliksiz hâle getirir...
İlgi ile ilgisizlik arasında gel-git kurulan ailelerin çocukları dengesizleşir. Karakterleri sürekli değişkenlik gösterir. Doğru ile yanlış arasında bocalarlar. Hayat kriterleri oluşmaz.
Böyle çocuklar zamanla kendilerini ispatlama zorunluluğu duyarlar. Bunu göstermek için bazıları ev içi şiddete başvururlar: Meselâ kendilerinden küçük kardeşlerine fizikî güç uygularlar. özellikle anneye isyan ederler. Evden kaçmayı dahi deneyebilirler.
özet olarak, aman çocuğa dikkat!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.