Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Londra’daki ‘asîl türk kanı’, ve..

Londra’daki ‘asîl türk kanı’, ve..

8 yıldır Londra Belediye Başkanlığı’nı yürüten ‘Kızıl Ken’ lakablı ‘Ken Livingstone’, tıpkı Paris, Madrid, Berlin gibi başkentlerin belediye başkanları gibi bir ahlâkî sapma içinde diye niteleniyor ve bunu kendisi de gizlemiyordu.. Ama, o, Londra’nın fakir kesimlerine götürdüğü hizmetlerle tanındığı gibi, Filistinlilere destek veriyor, siyonist yahudileri kızdıran beyanları da oluyor; Pakistan, Kıbrıs ve arab ülkelerinden yüzbinlerce müslümanın yaşadığı Londra’da, müslümanlara sahib çıkıyor gözüküyor, onlar da ona destek veriyordu. O, İng. İşçi Partisi (Labor Party) üyesi idi ve İşçi Bayramı diye bilinen 1 Mayıs günü yapılan seçimde yenildi.
‘Müslümanların Batı’daki en büyük kalesi düştü..’ beyanı, ona sevgi besleyenlerce de, muhaliflerince de benimsenen bir ifade tarzı oldu..
Ancak, Türkiye’den bazıları, yeni Başkan’ın türk olduğunu, damarlarında ‘asil türk kanı’ dolaştığını keşfetmekte gecikmediler. çünkü, Muhafazakâr Parti (Conservativ Party, CP) adayı olarak seçimi kazanan Boris Johnson da ‘biz’den idi.!!! Her ne kadar, yıllarca yönetmenliğini yaptığı 'The Spectator' dergisinde, özellikle de ‘11 Eylûl 2001’den sonra bütün Avrupa’yı saran ‘Islamophobia’nın (İslâm korkusu’nun) yükseltilmesi için elinden geleni yapmış birisi olsa bile, laiklerle paralel olduğuna göre mahzuru yoktu..
Ancaak, Boris’in bir kusuru vardır.. çünkü, o, (ilk ulusal hainlerden sayılabilecek) Ali Kemal’in torununun oğlu idi..
İşte bu noktada da, ‘Ali Kemal kimdi?’ sualine cevab aramak gerekiyor..
Ali Kemal, 1870’de İstanbul’da doğmuş, tahsil için gönderildiği Avrupa’da Abdulhamîd rejimine karşı faaliyetleri yüzünden uzuuun yıllar yaşamak zorunda kalmış, orada bir ingiliz kızla evlenmiş ve 2. Meşrutiyet’ten sonra yurda dönmüş, fikrî ve siyasî mücadelelerin içinde yer almış ve Abdulhamîd’in saltanattan düşürülmesiyle sonuçlanan 31 Mart 1909’daki büyük sosyal tahrik hareketinin içinde faal şekilde yer almış, ve sonra İttihat-Terakkî iktidarına da şiddetle karşı çıkmış; nihayet, Dâmâd Ferid Paşa Kabinesi’nde Maarif ve Dâhiliye Nâzırlıklarında bulunmuş ve bu vazifelerde iken, ‘Peyâm-ı Sabah’ (Sabah Haberi) gazetesinin başyazarlığını da yürütmüş ve yazılarında, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yürütülen harekete karşı, hakarete varan yazılar yazmış ve muhaliflerince, ‘Artin Kemal’ denilecek kadar yabancılaşmış sayılan bir ilginç tip idi.
Ama, Anadolu’da, işgalci Yunanlılara karşı askerî savaşın kazanılmasından sonra, 4 Kasım 1922 günü, Dâhiliye Nâzırı Ali Kemal, Ankara Hükûmeti’ne teslim edileceği gerekçesiyle İstanbul’dan kaçırılır ve İzmit'te (Sakallı) lakabıyla anılan Nureddin Paşa'ya teslim edilir..
O zamanlar İstihbarat Başkanı olan em. Alb. Rahmi Apak’ın, T. Tarih Kurumu’nca 1988’de yayınlanan ‘Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları’ isimli kitabında yazdığına göre, Paşa’nın, ‘Artin Kemal sen misin?’ sorusuna ‘Ben Ali Kemal’im’ diye karşılık verir.. Paşa, ‘Onu mahkemede anlatırsın, çık dışarı..’ diye kovar huzurundan.. Nureddin Paşa, Rahmî Bey’i çağırıp, ‘Sokaktan birkaç yüz kişi topla. Kapıdan çıkarken Ali Kemal’i linç etsinler.’ der.. Ve Ali Kemal’i kapıdan çıkarırlar. Dışarıda eli taşlı, bıçaklı bir kalabalık, çullanır üzerine.. Taş, tekme, bıçak darbeleri arasında ezilen ve ipe bağlanıp sürüklenen cesedi, İzmit İstasyonunda bir direkte sallandırılır, 6 Kasım 1922’de...
Lozan Konferansı’na giderken trenle İzmit’ten geçen İsmet Paşa da görür o sahneyi..
Nureddin Paşa, ‘Ahali gayret-i vataniyye galeyanına gelip kendiliğinden linç etti..’ der, ama, işin aslını bilenler ‘O linç eden adamlara sivil urbaları kim giydirdi?’ diye sormaktan kendilerini alamazlar.
*NUREDDİN PAŞA DA KİM?
Nureddin Paşa deyip geçmeyelim.. Irak’da, Filistin’de, ‘Pontuscu’lara karşı Karadeniz’de, ve diğer yerlerde cebheden cebheye koşmuş bir komutan.. ‘Koçgiri İsyanı’nı kanlı şekilde bastırmasıyla da ayrı bir ünü var.. Ve, Mustafa Kemal'in en yakın çevresinden.. Başkomutan elbette Mustafa Kemal Paşa’dır, ama, İzmir’e 9 Eylûl 1922’de giren ordunun komutanı da, o.. Onun için kartvizitlerinde ‘İzmir Fatihi’ unvanını yazdırır.. Ve ilginçtir, İzmir’in işgali yıllarında müslüman ahaliye çok zulümler yaptırtmış olan Piskopos Hrisostomos da, yine bu Nureddin Paşa'nın makamına çağırılmasını takiben, gevşek bir koruma ile müslüman mahallelerinin ortasından geçirilmiş ve linç edilmiştir.. Ancak, daha sonra, -Fevzi ve İsmet Paşa hariç,- hemen bütün ünlü paşalar gibi, Nureddin Paşa’nın da M. Kemal’le arası açılır. O kadar ki, M. Kemal, ‘Nutuk’ta, onu isim vererek eleştirir ve ‘zaferde payı en az olan kumandan’ diye niteler.. Nureddin Paşa, 1932’de kırgın olarak ölür.
Şimdi, ne ilginçtir ki, Nureddin Paşa’nın linç ettirdiği Ali Kemal’in torununun oğlu, Londra Belediye Başkanı!. Ama, dahası var, Ali Kemal’in oğlu Zeki Kuneralp, yıllarca Dışişleri’nin en seçkin diplomatlarından idi.. 1978’de Madrid’de ermeniler tarafından arabasına açılan ateş sonucu, hanımı öldürülmüştü.. Onun oğlu Selim Kuneralp de hâlen büyükelçi..
Sahi, yakın tarihten, ne, nasıl ve ne kadar gösterilmişse, ondan fazlasını biliyor muyuz?
Ve yine, ‘MUSTAFA MUĞLALI SENDROMU..’
Demirel, ‘kendilerinden hesab sorulacağı korkusu’ ile, orduda bir ‘Muğlalı Sendromu’ bulunduğundan sözederdi.. Ordu’yla sürtüşmeli olduğu dönemlerde.. çare de, hesab sorulmadan, hesab sormak! Askerî darbelerin temelinde bu sendromun da etkisi vardır..
Bu sütunlarda Muğlalı’dan zaman zaman sözettik. O bir orgeneral idi.. 1930’da, ‘Menemen Hadisesi’ üzerine kurulan mahkemenin reisiydi.. Orada, Teğm. Mustafa Fehmi Kubilay’ın esrarkeşlerce hunharca katledilmesine karşılık, düzinelerce mütedeyyin insan insan, ‘yobaz, mürteci’ diye idâm edilmişti.. İdâm edilenler arasında bulunan bir yahudi esnafın suçu ise hiç anlaşılamadı. Bu hışımlı general, 1943’de de, Van-özalp’de, sınırda hayvan kaçakçılığı yaptığı söylenen 33 kişiyi, sırf ‘korksunlar’ diye, kurşuna dizdirtmişti..
Bu korkunç cinayet yıllarca örtüldü.. Ancak, Demokrat Parti’nin iktidara gelişinin ayak sesleri yaklaştıkça, 1949’da, onun fedâ edilmesine karar verildi ve yargılandı, idâma mahkum edildi.. Dosyası, Temyiz’deyken, cezaevinde kalb sektesinden öldü..
TC tarihinde, suçu sâbit görülüp idâma mahkum edilen tek general o!..
Ve onun heykeli, şimdi, Genelkurmay’ın iç bahçesinde, ‘kahraman kumandanlar’ serisinden, teşhir ediliyor.. Ve Van-özalp’deki Tabur Sınır K. Kışlası’nın adı, nizamiye girişinde ‘Org. Mustafa Muğlalı’ olarak yazdırılıyor.. İdare Mahkemesi’nde açılan ibtal dâvasına ise, Sav. Bakanlığı ilginç bir savunma gönderiyor: ‘Merhum Muğlalı, işlediği suçtan dolayı cezasını çekmiş ve olayın üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçmiştir. Merhumun cezasının ve kısıtlamalarının süresiz devam edeceğinin iddia edilmesi, hiçbir hukukî ve demokratik değerle bağdaştırılamaz..’
Ahh, ne kadar insanî.. Bir yerleri incinenler mi, onlar halk.. Onların hakkı, hep ezilmek..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi