Zâlimlerin kılıçlarıyla barış ve demokrasi gelmez…
Libya’ya askerî müdahâlenin daha ilk aşamasında, emperyalist koalisyon güçleri” savaş uçaklarının ve yüzlere Tomahawk füzesinin başkent Trablus ve diğer kentlerde sivilleri bombalayıp katletmesine, Ankara’nın destek vermesi yaman bir çelişki.
Bir yandan “amacın sivilleri korumak ve kanı durdurmak olduğunu” söyleyen Başbakan Erdoğan’ın diğer yandan sivilleri katleden müdahâleyi açıkça savunması, bir diğer garip tezat…
Erdoğan bir taraftan Kaddafi’nin görevi hemen bırakması ve operasyonun biran önce sonuçlanması gerektiğini belirtiyor; “Libya’nın yeraltı zenginliklerine göz dikilmesini” kınıyor; ancak hükûmeti Libya’daki petrol/maden kaynaklarına çöken ecnebi müdahâlesine arka çıkıyor! Libya’yı çökerterek bölünüp parçalanmasına zemin hazırlayan kirli emperyal emelli yabancı güçlerle işbirliği yapıyor!
Belli ki son sekiz yıl boyunca Meclis’in reddettiği hükûmet tezkeresine rağmen ABD’nin Irak işgaline her türlü lojistik desteği veren, havaalanları ve limanları, silâh, mühimmat, savaş malzemesi ile askerî personel nakil ve dağıtımına açan, başta İncirlik olmak üzere Türkiye’deki üslerden havalanan Amerikan savaş uçaklarının Irak kent ve köyleri üzerine binlerce sorti yapıp Iraklı çocukları bombalamasını sağlayan AKP hükûmeti, Libya’ya karşı da aynı tenâkuzlu çarpıklığın cenderesinde.
ANKARA’DAN HER TÜRLÜ LOJİSTİK DESTEK!
Başbakan, “Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmadık, karışmayız; dış politikada eksenimiz belli. Libya’da yere düşen her can bizim canımızdır, Libya’nın bir an evvel istikrara kavuşturulmasını diliyoruz” diye konuşuyor. “Kaddafi’nin çekilmesi”ni tekrarlıyor. Dışişleri, “amacın sivil halka yönelik şiddetin önlenmesi ve sivil can kayıplarının durdurulması olması gerektiğini” bildiriyor. Lâkin akabinde Libya’da Müslüman halkın öldürülmesiyle başlayan operasyona onay veriliyor.
Batılılara, “Petrol kuyularından ibaret göremezsiniz; Libya’ya yabancı veya NATO müdahalesini son derece faydasız olmanın ötesinde tehlikeli sonuçlar doğurabileceği kaygısını taşıyoruz” diyor; ardından Türkiye’yi belânın içine resmen katıyor.
“NATO’nun Libya’da ne işi var?” diye çıkışıyor; sonra hükûmetçe Türkiye’nin NATO askeri planlâmasına Türk savaş uçak ve gemileri resmen dahil ediliyor. “Çok seçenekli askerî operasyon plânı” yla NATO paravanında hava harekâtına katılmak ve lojistik destek için F-16 savaş uçaklarını teyakkuzda bekletiyor. Akdeniz NATO Deniz Gücündeki Türk fırkateyni ile savaş gemileri, müdahâleci savaş gemilerinin güvenliği için görev yapıyor.
Afganistan’da olduğu gibi, ABD ve savaş/işgal ortaklarının güdümündeki BM Güvenlik Konseyi’nin “askerî müdahâle kararı”nı “meşrûiyet” ve Libya’nın bombalanması için “konsensus” olarak değerlendiren Ankara, yüzbin coninin konuşlandığı Katar ve Bahreyn gibi Körfez ülkeleri benzeri, Amerikan ve savaş ortaklarının emperyal hesapları adına hareket ediyor…
YİNE “KIRMIZI ÇİZGİLER” ÇİĞNENİYOR
Kısacası, Irak işgalinde olduğu gibi Ankara’nın Libya müdahâlesinde de “kırmızı çizgileri” öne sürmesine mukabil, AKP hükûmeti 1970 ve 1973 nolu BM “yaptırım” ve “askerî operasyon” kararlarının uygulanıp, bir zamanlar Osmanlının parçası olan Müslüman Libya’ya silâhlı müdhâleyi uygun görüyor; dahası fiilen müdahâleye katılma hesaplarını yapıyor. Dış güçlerin amacının Libya’yı karıştırıp petrolü ele geçirmek olduğunu söyleyen Venezuela Devlet Başkanı Chavez kadar olamıyor.
“Türkiye’nin kardeş Libya halkının selâmetini gözettiğini” söyleyen Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, Amerikan ve İngiltere Dışişleri bakanlarına, “Libya’nın Irak olmaması için, toprak bütünlüğünün güvence altına alınması, bölgesel hassasiyetlerin göz önünde tutulup müdahâlenin sınırlı kalarak kan dökmesinin engellenmesi, sürecinin işgalle sonuçlanmaması, ülkenin kaynaklarının paylaşılmak istendiği algısının meydana gelmemesi” talebinin ardından “Türkiye’nin müdahâleye desteğinin sivil ve askerî eşgüdüm içinde yürütüldüğü” açıklamasına karşı, Libya göz göre göre “Iraklaştırılıyor.”
Oysa aynen Irak misali, Libya’da da sivillerin katledilmesiyle Ankara’nın “kırmızı çizgileri” peşinen çiğneniyor. Ülke, müdahâleyle kaosa ve iç savaşa sürükleniyor. Ankara’nın kararların oybirliği alındığı NATO’da “müdâhe”yi veto etmemesiyle, AKP iktidarında Türkiye, Sarkozy’in Fransa’sı ile aynı karede yer alıyor.
Ve Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “Biz ferec (kurtuluş) ve ferah ve sürûr ve fütûhat isteriz, fakat kâfirlerin kılıncıyla değil! Kâfirlerin kılınçları başlarını yesin; kılınçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zâten o mütemerrid (dinsizlikte inatçı) ecnebilerdir ki, münâfıkları ehl-i imâna musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler” hakikati bir defa daha hâdiselerin tasdikiyle tecelli ediyor. (Lem’âlar, 155)
Neticede Trablus’un “ateşkes” çağrısını tanımayıp bombalamaya devam eden çıkarcı ecnebi zâlimlerin müdahâlesiyle Libya’ya barış, istikrar, demokrasi ve özgürlük gelmiyor. Kargaşa, terör ve iç çatışmayla inleyen Irak ve Afganistan’a barış, istikrar ve özgürlük gelmeyip daha da perişan olduğu gibi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.