Cevher İlhan

Cevher İlhan

İsrail’e caydırıcı yaptırımlar olmalı

İsrail’e caydırıcı yaptırımlar olmalı

İsrail’in sekiz gün boyunca yoğun bombardımanla aralarında bebeklerin, çocukların da bulunduğu 161 sivili katledip 1.222’sini yaraladığı Gazze’de birçok yerleşim biriminin, stratejik hedefin yerle bir edilmesinin ardından “ateşkes”e varıldı; lâkin ağır ambargo devam ediyor. Açık açık gıdadan, ilâçtan, inşaat malzemelerine birçok hayatî maddeyi kapsayan amansız ablukanın sürdürüleceğini dayatıyor.

Bunun içindir ki kırılgan vasatta her an bir bahaneyle yeniden bozulabilecek “ateşkes”in kalıcı kılınması için öncelikle ambargonun kaldırılması gerekiyor. Ortadoğu ve bölge barışının çekirdeğini oluşturan Filistin meselesinde çözüm ve barış sürecinin başlaması için bu şart…

“Egemen güçler” tartışmasından Başbakan “Ya elimizle ya dilimizle müdahale edeceğiz ya da kalbimizle buğz edeceğiz” diye konuşmakta. Lâkin her defasında İsrail’e yönelik salvoları kuru kınamalardan ibâret kalmakta.

Zira Başbakan’dan ve hükûmet sözcülerinden İsrail’e meydan okuyan sert söylemler savrulurken, İsrail’le, ekonomik mutabakat zabıtları, askerî ve siyasî her türlü ilişkileri olduğu gibi yürürlükte.

Özellikle Erdoğan’ın Davos’taki “one minute” çıkışından ve İsrail’in dokuz vatandaşın katlettiği ve hâlâ en ufak bir özür dahi dilemediği Türk bayraklı Mavi Marmara sivil yardım gemisine baskınından sonra sözde “siyasî kriz”e rağmen İsrail’le ticaretin hacmi arttırılmış.

Başbakan’ın “Bizden önce tanklar İsrail’de modernize ediliyordu, ama şimdi değil” sözlerinin aksine, Silâhlı Kuvvetlerin modernizasyonu çerçevesinde İsrailli firmalara verilen silâh alımı ihâleleri devam ediyor. Perde gerisinde ilişkiler daha da geliştirilmiş…

“STRATEJİK İŞBİRLİĞİ” İLERLETİLMİŞ

Keza bu dönemde İsrail’le ilişkilerin arttırıldığı, devletin resmî ajansı AA’nın İsrail Sanayi, ve Ticaret Bakanlığı’ndan ve Ticaret Ateşeliğinden derlediği bilgilerle teyid ediliyor. Buna göre başta kimyevî maddeler, tarım ve rafine petrol ürünleri olmak üzere, ihracat karşılıklı yüzde 30’u aşmış.
Her defasında “İsrail’e yaptırım kararlarıyla askerî anlaşmaların askıya alındığı ve diplomatik temsil seviyesinin düşürüleceği” açıklamalarına karşı, ilişkiler ilerletilmiş. “Ankara’nın Telaviv’le ilişkileri gözden geçireceği” hatta “bütün ilişkilerin kesileceği” tehdidine mukabil, Türkiye İstatistik Kurumu dış ticaret istatistikleri ile İsrail Ticarî Ateşeliği’nin verilerine göre ekonomik işbirliği daha da derinleştirmiş. Kısacası, “one minute” ve “Mavi Marmara saldırısı”ndan sonra Türkiye’nin İsrail’den ithalatı yüzde 40 yükselmiş. İki ülke ticareti son beş yılın en yüksek oranına ulaşmış.
İsrail’e rest çekildiği propagandasının yapıldığı süreçte, el altından İsrail’le ilişkilerin ve işbirliğinin ilerletildiği bizzat AKP hükûmetinin (önceki) Millî Savunma Bakanı’nın “İsrail’le 60’ı aşan işbirliği anlaşması yapıldığı” beyânıyla ortada.
Bu gerçek, en son Iğdır milletvekili Sinan Oğan’ın, 28.6.2012’de Meclis Başkanlığına sunduğu yazılı soru önergesine Ekonomi Bakanlığı’nın verdiği cevapta da açıkça belirtiliyor. “Ülkemiz ile İsrail arasındaki ekonomik ve ticarî ilişkiler, dış ticaret kurallarına uygun olara gerçekleştirilmektedir. Serbest piyasa ekonomisinin doğası gereği firmalar, temel aktörler olarak piyasada yer almakta ve İsrail firmaları ile ikili ticarî ilişkilerini sürdürmektedir” denilen 9.7.2012 tarihli yazıda, “2012 yılının ilk beş ayında İsrail’le ihracat, 2011 yılının aynı dönenme göre, yüzde 1.5 oranında artış göstermiştir” denilerek, İsrail’le “stratejik işbirliği”nin ilerletildiği resmen teyid ediliyor…

“ATEŞKES”LE KALINMAMALI

Özetle Başbakan “Bizden önce tanklar İsrail’de modernize ediliyordu ama şimdi değil” diyor; ancak Silâhlı Kuvvetlerin modernizasyonu çerçevesinde İsrailli firmalarından silâh alımı ihâleleri devam ediyor. Neticede Obama’nın İsrail bombardımanını “kendini savunma hakkı” görmesine tepki gösterip, “egemen güçler”e yüklenen Başbakan’ın yakınmalarının aksine bir şey yapılmış değil.

Dahası AKP iktidarında Türkiye, Erdoğan’ın şikâyet ettiği “egemen güçler”in küresel politikalarının bölgesel aktörü ve taşeronu haline getiriliyor. NATO paravanında İsrail’in güvenliği hesâbına Amerikan “füze kalkanı” radar üssü Türkiye’de konuşlandırılıyor. Garip bir biçimde “cephe ülkesi” rolünü ve “görevi”ni üstleniyor.

“Ortadoğu Fatihi” olarak takdim edilen Başbakan, partisinin grup toplantısında BM’yi, “egemen güçleri”, Arap Birliği’ni bir şey yapmamakla suçluyor. “Obama görmezlikten geldi” diye kızıyor; İsrail’e hiçbir yaptırım olmamasından yakınıyor; ne var ki Türkiye’nin de hâlâ hiçbir yaptırımı yok.

Oynanan oyuna dikkat çeken Erdoğan, “Bilesiniz ki Batılı güçlerin bütün derdi, İslâm dünyasını kendi içinde paramparça etmektir, parçalamaktır” diyor. Ama Libya’dan Afganistan’a, Irak’tan Suriye’ye Türkiye “Batılı güçler”in İslâm dünyasını bölüp parçalama projesinde önayak olunuyor.

Sonuçta Ankara’nın Başbakan’ın öfke ve infiali, söylemin ve şikâyetin ötesine geçmiyor. İsrail’in gaddarâne zulümle sivillerin hunharca öldürüldüğü katliamlar hep yanına kâr kalıyor.

Filistin’in İsrail’i zulüm ve işgalinden kurtulması, salt hassasiyetleri tahrik eden hamasî söylem ve şikâyetle değil, “güçten anlayan İsrail’e etkin politikalarla ve caydırıcı yaptırımlarla olur.
Artık “Ateşkes”le kalmamalı. Ankara ve bölge başkentleri, hiçbir şey yapamıyorsa, en azından İsrail’le savunma sanayii ve silâh alımı ihâlelerini iptal etmeliler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Cevher İlhan Arşivi