Siyaset ne için yapılır?
Başlığa yazdığımız soru, profesyonel politikacı için çok tehlikeli bir soru. Kabul ediyorum. Samimi cevap almak isteğiyle hiçbir politikacıya da sormuşluğum yoktur. Hadi çok genellemeyelim ama, en azından çoğu siyasetçi için bu sorunun en az üç yanıtı olduğu ortada.. Biri seçmen karşısında verdiği yanıt, biri kendi istikbali ile ilgili gerçek karar vericinin, yani genel başkanın karşısında verdiği yanıt, diğeri ise tamamen kendi ile baş başa kaldığında verdiği yanıt.
•
Hasan Aksay’ı okuyorsunuzdur. O, zaman zaman köşesinden, itina ile siyasetçi adaylarına ders veriyor, parti başkanlarına nasihat ediyor, seçmene yol gösteriyor. Hele listeler açıklandıktan sonra, eminim aday olan da olamayan da “Hasan Aksay ne demiş acaba?” diye bakacak. Hep diyor ki Aksay; “Milletvekili adaylıklarına kararı, genel merkez değil, bizzat seçmen versin” (bunun metotlarını Hasan Aksay geçmiş makalelerinde sıkça yazdı. Eminim yine de bıkmadan-usanmadan yazacaktır)
•
Bu çağrı üzerine CHP diyebilir ki; “Biz ön seçim yapıyoruz”, ya da AK Parti diyebilir ki; “Biz temayül yoklaması yapıyoruz”... Başka bir parti çıkar; “Biz anket yaptırıyoruz” der.. Anlayacağınız herkes, son sözü seçmenin söylediğine inanmamızı ister.. Ama ilan ediyorum ki, gerçek öyle değil.. Son sözü (siyasi parti ayrımı yapmadan söylüyorum) genel merkez söyler..
•
Peki, gerçekten kararı seçmen verirse ne değişir? Örneğin milletvekilinin seçmen üzerindeki sorumluluğu değişir. Gerekli gereksiz genel başkanı memnun etme yönünde gösterdiği tavır değişir. Ama asıl ne değişir biliyor musunuz? Gerçekten hizmet edeceğine seçmeni inandıran adamın, kaderi değişir.. Bu sözümü yazın bir kenara lütfen. Zira bugün eğer “umut” vaat eden genç lider adayları görmüyorsak ortada, bu siyasi partilerimizin yapısıyla ilgili bir durumdur.
•
Her seçim öncesi listeler netleştiğinde, istisnasız bütün partiler, “Aday olan arkadaşlarımız kadar, aday olamayan arkadaşlarımıza da ihtiyacımız var. Küskünlük yok. Lütfen teşkilatlara dönüp hizmet için çalışmaya devam edin. Hizmet sadece milletvekilliğiyle olmaz” diyecekler.. Bu söz var ya, hiç de doğru bir söz değil.. Başlıktaki soruyu, kendiyle baş başa kaldığında, tüm samimiyetiyle yanıtlayan aday adaylarını düşünün. Her biri kendini Tayyip Erdoğan’ın ya da Abdullah Gül’ün koltuğunda hayal etmiyor muydu? Bakın geçtim milletvekilliğini falan. Sadece mahalle teşkilatlarında sokaklara pankart asmakla görevlendirilmiş gençlik kolu üyeleri bile, kendisinin bu vatan için vazgeçilmez önemde olduğuna inanmıyor mu? Dahası bu suç mu? İnsanların kendi politik ya da meslekî kariyerleri için bir takım hedefler koymaları suç mu? Kim ilçe teşkilat sekreterliğinden emekli olacağı günün hayaliyle politika yapar? Elbette her politikacı kendini en yüksek koltukta hayal eder ve en basitinden “milletvekili adayı” yapılmadığında da, küser.. Bu onun en doğal hakkı olmalıdır. Kimse bunun için aday olamayan aday adayının, listeler sonrası vereceği tepkiyi ayıplamasın. Gelin afaki konuşmayalım. Gerçek örnekler üzerinden gidelim. Bugünkü CHP yönetimi, Deniz Baykal’a, “Antalya İl Başkanlığı”nı teklif edebilir mi? “Yok artık” demeyin.. Örneğin büyüğü küçüğü olmaz. Bugün herhangi bir aday adayına; “Seni aday yapmadık ama, git teşkilatta bizim için çalışmaya devam et” demekle aynı şey bu.
•
Eğer seçmen milletvekili adayının kim olacağına bizzat kendisi karar verirse, onu en yukarı kadar da taşımasını bilir. Bugün teşkilatların tepelerinde 50 yaşın üzerinde yüzlerce yerel politikacı var.. En masum ifadeyle söylemek gerekirse; “sıralarını bekliyorlar”.. Peki Obama kaç yaşındaydı ABD’nin 1 numaralı koltuğuna oturduğunda, hatırlıyor musunuz? Kalın sağlıcakla...