TSK’ya cevap: Biz de anlamakta güçlük çekiyoruz
Türk Silahlı Kuvvetleri, 163 personelinin tutukluluk halinin devamını anlamakta zorluk çektiğini açıklamış.
Bu tutuklamaları izah etmek elbette kolay değil çünkü deliller toplanmış, zanlıların kaçma tehlikesi yok, üstelik bir kısmı sadece emirleri uygulamış.
Ama TSK’nın bu açıklaması, kendileri aksini söylese de açıkça yargıya müdahaledir.
Çünkü “Balyoz” adı verilen ve aslında bir darbe planlaması olduğu iddia edilen çalışmayı aklıyor.
Yani hüküm veriyor, bunu yapamaz.
Bu yargıya gözdağı vermek, yürümekte olan bir davayı etkileme çabası içine girmektir.
Bu bir yana, biz de TSK’nın birçok tutumunu anlamakta zorlanıyoruz.
“Hayata Dönüş” adı verilen operasyonun planı 11 yıl sonra ortaya çıktı.
Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin yıllar boyunca bu belgeyi kamuoyundan, yargıdan saklaması tek kelimeyle hukuka saygısızlıktır.
Ortaya çıkan belgeler, cezaevlerine müdahalenin bir kıyım olarak planlandığını gösteriyor.
Devlet görevlileri, kendi sorumluluğundaki insanların üzerine bugün bile ne olduğu açıklanmayan kimyasallar dökmüş, insanları yakarak öldürmüştür.
Bu açıkça bir insanlık suçudur.
Güvenlik güçlerinin müdahale sınırları ve bu müdahalede kullanabilecekleri araçlar bellidir.
Planın adı bile güvenlik güçlerinin amacını ortaya koymaktadır: Tufan.
Planda aynen “Tereddütsüz, misliyle mukabelede bulunulacak, zor ve silah kullanılacak” tarzında ifadeler kullanılması amacın imha olduğunu gösteriyor.
Sonuçta Türkiye çapında 30 insanın öldürülmüş olması amaca ulaşıldığının bir işareti.
Devlet görevlilerinin savunmadan, karar verecek yargıçlardan bilgi, belge sakladığı, yalan beyanda bulunduğu bir dönem yaşadık.
Ergenekon’a yalan diyenler, sahte kabadayılığı savunanlar, medyanın ‘’büyük abi’’liğini yapanlar bunları görmez elbette.
Çünkü, onlar için bu bir kıyım değil “Devletin girme”sidir.
Bu, 20 Aralık 2000 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nin manşeti.
Devlet girer, diyorlar.
Seksist, faşizan başlıklarla kıyıma destek veriyor, suç ortağı oluyorlar, bugün de bu suç ortaklığının izlerini silmek için sahte kahramanlıklara soyunuyorlar.
Tarih yazılıyor elbette, devletin yanlış arşivlerde bulduğu belgelerle, arşivden çıkan gazete manşetleriyle, Ogün Samast’ın açıklamalarıyla yazılıyor.
Biz de anlamıyoruz.
Silahlı Kuvvetlerin halktan niye belge gizlediğini de vatandaşına niye bu kadar gaddarca davrandığını da anlamıyoruz.
Ortaya çıkan bunca rezalete rağmen yargıyı etkileme, yönlendirme çabalarını ise hiç mi hiç anlamıyoruz.
Yok mu bir savcı buna müdahale edecek ve soruşturma başlatacak?
Ahmet Şık’ın yazdığı iddia edilen kitaptan daha mı az etkileyicidir dava süreci.
Eğer Türkiye gerçek bir hukuk devleti olacaksa, Silahlı Kuvvetler dahil hiçbir kurumun devam etmekte olan davalara müdahale hakkı olmamalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri adalet istiyorsa, arşivindeki tüm kayıp belgeleri kamuoyuyla paylaşsın...