El Harizmi, algoritma
YGS sınavındaki şifre tartışmasıyla kamuoyuna mal olan “algoritma” kavramının, Müslüman Türk matematikçi El Harizmi’den geldiğini öğrendik
09 Nisan 2011
YGS sınavındaki şifre tartışmasıyla kamuoyuna mal olan “algoritma” kavramının, Müslüman Türk matematikçi El Harizmi’den geldiğini öğrendik.
YGS konusundaki siyasi tartışmalara hiç önem vermiyorum, gerçeğin ne olduğunu adli soruşturma ortaya çıkaracağı için... Çünkü yargı, sadece kitapçıkta “şifre” olup olmadığını araştırmayacak, bunun nasıl oluştuğunu, dışarıya sızdırılarak yolsuzluk yapılıp yapılmadığını da araştıracak.
Hukuk açısından önemli olan bu ikincisidir.
Benim bugünkü konum, İslam tarihinde bilimlerin 12. yüzyıl sonuna kadar gelişmesi, ondan sonra tekrarcılık ve ardından da gerileme döneminin gelmesidir. Algoritma’dan bahseden yazım üzerine birçok okuyucum da bu meseleyi sordu.
Bilimlerin gerilemesi
Hemen şunu belirteyim: Osmanlı tarihinde birçok matematikçi bulunmakla beraber bir Harizmi yetişmemiş olması, bilimin gerilemesinin özeti gibidir.
Hilmi Ziya Ülken Hocamız, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü adlı muhteşem kitabında, 9. yüzyılda yaşayan Harizmi ile 16 yüzyılda yaşayan Taşköprülüzade’yi mukayese eder:
“Harizmi tarafından yazılmış bir ansiklopedi olan Mefatih ül Ulûm ile Osmanlılar zamanında Taşköprülüzade tarafından yazılmış olan Mevzuat ül Ulûm karşılaştırılacak olursa, fikir canlılığının ne kadar kaybolmuş olduğu anlaşılır.” (Sf. 309)
Bugünkü Türkçeyle Harizmi’nin kitabının adı “Bilimlerin Anahtarları”dır, Taşköprülüzade’ninki “Bilimlerin Konuları”dır.
Dünya matematik tarihinin en büyük isimlerinden Harizmi’nin matematik konusundaki kitabı 12. yüzyılda Johannes Hispanus tarafından Liber Algorismi de Preatica Arismatica adıyla Latinceye çevrilmişti.
Modern “Algoritma” terimi oradan geliyor.
12. yüzyıla kadar olan dönem eski Yunanca, Süryanca ve Hintçeden Müslüman dillerine tercümeler dönemidir... Tercümenin ötesine geçerek bilimler geliştirilmiştir. Sonra sönmüştür!
Avrupa’da ise 11. yüzyıldan itibaren Arapçadan Latinceye tercümeler dönemi başlamıştı. Bertrand Russel, Batı’da bilimsel düşüncenin Müslümanlardan yapılan tercümelerle başladığını belirtir.
Ve fakat, İslam’da bilimler sönerken Avrupa 17. yüzyılda Bilim Devrimi’ne ulaşacaktı. Niye?..
Niye böyle oldu?
Evet niye Kanuni devrinin en büyük âlimlerinden Taşköprülüzade, altı asır önceki Harizmi’nin düzeyine çıkamamıştı?
Hatta dahasını belirteyim: 12. yüzyılda yaşayan rasyonalist İslam düşünürü İbn Rüşd’ün felsefeyi savunan Tehafüt’ü Avrupa’da 16. yüzyılda matbaada 17 defa basılmıştır. Buna karşılık Osmanlı kütüphanelerinde sadece 4 tane elyazması vardır. Türkçede 1986 yılında yayımlanmıştır!
Evet, niye?
‘Niye’nin cevabı muazzam bir meseledir ve bugünkü yazımda değinmeyeceğim.
İstiyorum ki, bütün “geri kalmışlık” probleminin temelindeki bu muazzam sualin cevabını siz düşünün...
İsterseniz, size ‘şifre’li şıklar sunayım:
a) Padişahlar savaş ve ganimetten başka bir şey düşünmediler...
b) Padişahların çoğu eğlence ve kadın düşkünüydü.
c) Osmanlı’da dinci ideoloji aydınlanmaya, bilime engel oldu.
d) Hiçbiri
Özür: Türk Ocakları Genel Sekreteri Prof. Orhan Kavuncu’dur. ‘Genç’ olduğu için dünkü yazımda sehven Doç. yazmışım. Düzeltir özür dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.