Bilin(mey)en Numaralar
Reklam sektöründe ürünün akılda kalması amacıyla bir takım tekerlemeler ya da herkesin bildiği müzikler kullanılır. Aylardır televizyonlarda izlediğimiz 118 li bilinmeyen numara reklamlarının da bunu hedeflediği açık. Ancak son 118 li numara reklamındaki karakterin itici konuşma tarzı ve hareketleri nedeniyle, numaranın değil, eşcinselliğin ön plana çıkarılma amacı hedeflendiği konusunda şüpheler uyanmadı değil.
Bugün yazılı ve görsel medya, eşcinselliği bir "cinsel tercih" konusu olarak gören bir dünya görüşünü yaygınlaştırarak ağır bir toplumsal yükümlülüğü üstlenmektedir. Gazete ve televizyonlarda hemen her gün eşcinseller görmek toplumda artık kanıksanır olmuştur. Medyanın yardımıyla, yıllar içinde telkinin dozu yavaş yavaş artırılarak, bu ahlak ve düşünüş biçimi insanlara benimsetilmeye çalışılmaktadır. Özellikle televizyon programlarında ve dizi filmlerde eşcinsel karakterlere yer vererek, eğlence programlarında eşcinsel taklitleri yapılarak, hatta yemek programlarında erkek ve bayan yarışmacıların yanısıra bir de eşcinsel yarışmacı tercih edilerek topluma 3. cins telkini verilmektedir.
Eşcinsellikle ilgili olarak gazete, televizyon ya da herhangi bir bilim dergisinde yapılan pek çok açıklamanın ise bilimsel bir dayanağı yoktur. Eşcinselliğin zararsız olduğu, insan doğasında bulunan bir özellik olduğu yönünde yapılan açıklamalar, hatta normal bir özellik olduğu telkini verme çabası, herşeyin doğayla sınırlı olduğunu kabul eden görüşün ürünüdür. Bu görüş, insanın tüm davranışlarının nedenini biyolojisinde aramak gerektiğini iddia eden naturalist felsefe savunucularına aittir. Bu kesim, toplumu kendi tasarımları olan rol modele göre şekillendirme amacı taşır. Ve yapılanlar toplumdaki, eşcinselliği dışlayan değer yargılarını değiştirme planının bir parçasıdır.
Bir bilim dergisinde yayınlanan bir makale, bazı hayvanlardaki eşcinsel davranışlarla ilgili olarak yapılan araştırma sonucunun nasıl yanlış yönlendirildiğine iyi bir örnektir. Makalenin vermek istediği mesaj şudur: "Hayvanlarda yaygınsa, insanlarda olması anormal değildir." Araştırmayı yapan J. Roughgarden vardığı sonucu şöyle açıklar: "Omurgalılar arasında homoseksüelliğin yaygınlığı, bu özelliğin genetik bir temele sahip olması durumunda, yalnızca birkaç türde görülen sapkın bir davranış olmadığı olasılığını da beraberinde getirir. İnsanlardaysa, homoseksüellik cinsel bir sapkınlık' olarak kabul edilemeyecek kadar çok yaygın..."
Dikkat ederseniz açıklamada yaygınlık ve sapkınlık arasında kurulan basit bir orantı, mantık dışı bir görüşü ortaya koymaktadır. Bu görüş yaygın olanın sapkın olmayacağını iddia etmektedir. Oysa sapkın bir davranışın yaygın olması onu doğru yapmaz. Örneğin hırsızlık toplumda çok yaygın olsa, suç olmaktan çıkar mı?
Ayrıca Roughgarden'ın bu açıklaması bilimsel değil, kişiseldir. Maymun davranışlarını yıllarca incelemiş olan bir başka bilim adamı Paul Vasey ise şu yorumu yapar: "İnsanlar kendileri için neyin doğal olduğu ve neyin doğal olmadığı konusunda karar vermede genellikle hayvanlara bakarlar. Ben bunun o kadar iyi bir yöntem olduğunu düşünmüyorum. Yani, hayvanlar yamyamlık yapıyor, çocuklarını öldürüyor. Yaşlı bireylere de bakmıyorlar. Sadece hayvanlar birşey yapıyor diye bu şey doğru veya yanlış olmaz."
Genler, organizmadaki hormonsal ya da biyokimyasal bazı dengeleri değiştirerek etkili olabilir ancak bu eşcinselliğe yol açmaz. Genetik belirleyicilik görüşü, insanlardaki fiziksel özelliklerin yanı sıra davranışları da genlerin etkisiyle açıklar. Kişisel, toplumsal ve tarihsel faktörlerin varlığını reddeden bu görüş, bilim dünyasında büyük bir kesim tarafından eleştirilir. Çünkü bilimsel bir kanıtı yoktur ve yalnızca önyargıya dayalıdır. Genetik determinizm de denen bu görüş, gerçekte kültürel bir değişimi amaçlayan politik bir harekettir. Dahası destekleyenlerin genelinin de eşcinseller olması ilginçtir. (Joan Roughgarden de bir transeksüeldir.)
"Eşcinsellik biyolojik doğada var mıdır?" sorusuna Prof. Dr. Nevzat Tarhan şöyle cevap verir: "Eşcinsellikle ilgili genel kabul gören görüşlere göre insanda doğal olarak var olan bir yönelim değildir. Sosyal öğrenme ile ve yanlış eğitimle gelişmiş bir durumdur. Biyolojik doğaya uymayan bir sapmadır. Heteroseksüelliğin geni vardır ancak eşcinselliğin geni yoktur."
Sayın Tarhan'ın eşcinsellik konusunda verdiği diğer bilgilere bir bakalım: "Eşcinsellik dünyanın değişik ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de hızla yayılmaktadır. ODTÜ ve Boğaziçi üniversitelerindeki eşcinsel kulüpler, üniversite yönetimine "Böyle bir kulübümüz var ve bize yer verin." şeklinde talepler iletmektedirler. Eşcinsellik, bilhassa gençler arasında özgürlük gibi zannedilse de, özgürlük değil, bazı değerlerin yok olmasıdır.... Cinsellikle ilgili ölçülerin ortadan kalkmasının sorumlusu bilimdir. Cinsel özgürlük bilim adına desteklenirken, toplumsal ve psikolojik normların dışına çıkılmaması gerekir. Psikiyatri ofislerinde hala "Bir insan eşcinsel olmak istiyorsa bırakın olsun. Eğer böyle mutluysa tercihlerine karışmayın!" deniliyor. O anda mutlu olacağını zanneden insan, 10 sene sonra "Doktor bey, niçin o zaman bu isteğime izin verdiniz?" diye de soruyor. Çünkü insanda biyolojik olarak eşcinsel eğilim yoktur ve eşcinsel kimlik, olması gereken cinsel kimlikten sapmadır. Bu sebeple eşcinsellik, toplumsal olarak onaylanmamalıdır."
Lut Kavminin Helak Nedeni; Eşcinsellik
Kur'an'da kıssaları anlatılan kavimlerden biri olan Lut kavmi sapkınlığı nedeniyle helak edilmiştir. Kur'an helak edilen kavimlerin kıssalarının, sonraki nesillerin doğruya yönelmesi amacıyla anlatıldığını haber verir. O halde kıssalara "ibret" alma amacıyla bakmalıyız. Bugün de bazı kesimlerin, helak edilen kavimlerdekine benzer bir dejenerasyon ve sapkınlık içinde olduğunu görürüz. Toplumda sayısı oldukça fazla bir "Lut Kavmi" bulunduğu gerçeğini herkes bilir. Bu kişilerin birçoğu Kur'an hükümleri konusunda bilgili olduğu halde, sapkınlık içinde yaşar. Özellikle büyük kentlerde Lut, Sodom, Gomorra ve Pompei halkını bile geride bırakacak kadar dejenere bir yaşam vardır.
Kur'an'da anlatıldığı üzere, "Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?.." (Şuara Suresi, 160) diyerek kendilerini doğru yola çağıran Hz. Lut'a öfkelenen kavmi onu tehdit eder. Ardından, Allah'ın yolladığı iki melekten de "murad almak" istediklerinde, azap üzerlerine hak olur. Ve bir sabah vakti erkenden azap onları yakalar. Allah, üzerlerine azap sağanağı yağdırdığı kavmin sonuna dikkat çeker ve "Suçlu- günahkarların uğradıkları sona bir bak işte." (Araf Suresi, 84) buyurur.
Bugün Lut kavmindekine benzer şekilde sapıklık içinde yaşayan kişiler, Lut kavminin yaşadığı felaketten ders almamakta ısrar etmektedirler. Bazı hayvanların davranışlarına ya da genlerin bazı özelliklerine bakarak eşcinselliği normal görenler ve gösterenler, eşcinselliğin, Allah'ın sınırlarını çiğnemek anlamına geldiğini bilmelidirler. İnsanı "en güzel bir biçimde" (Tin Suresi, 4) yaratan ve onu "düzgün kılan" Yüce Allah'ın uyarısını göz ardı etmemelidirler.
Sonuç Olarak; "İnsanı insan yapan şey genlerle sınırlıdır" şeklindeki görüş tam bir aldatmacadır." Genler ve davranışlar arasında bağlantı iddiası bilimsel değildir. İnsanı, ipleri genlerinin elinde olan bir "kukla" gibi tanımlayan bilim dışı yaklaşım, materyalizmin insanlık için ne denli yıkıcı olabileceğinin göstergesidir. 'Alkolizm geni', 'şizofreni geni', 'eşcinsellik geni' gibi hurafeler insanları olumsuz etkiler. İnsan, "ben bundan kurtulamam, genlerim beni buna yönlendiriyor" yanılgısına kapılabilir hatta kimi de bunu hatalarına mazeret olarak kullanabilir.
İnsan davranışlarında moleküllerin etkisi olduğuna inanmak, mutluluk ya da orman tanrısı gibi putlar edinmeye benzer. İnsanın ruhsal kişiliği maddeyle açıklanamaz. İnsanın davranışlarının kaynağı Allah'ın ona verdiği nefsi ve vicdanıdır. Nefsi onu şeytanın sapkın yoluna çekmeye çalışır. Allah'ın ilhamı olan vicdanına uyan insan ise doğru yoldadır. İnsan, bu ikisinin çatışmasıyla imtihan olur. Rabb'ine ne denli yakın olursa insan, hatalardan, sapkınlıklardan ve kötülüklerden o kadar uzak olur. Nefsine uyan kişiyi "kötü" yapan genleri değil, Kur'an'da da haber verildiği gibi kendi kararı, isteği ve tutkularıdır.
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
Fuat Türker
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.